
Pedagog Gözde ERDOĞAN
Pedagog, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı, Aile Danışmanı, Yaratıcı Drama Lideri
Hacettepe Üniversitesi. Çocuk gelişimi ve Eğitimi Bölümünü başarı ile mezun oldu. Üniversite bitirme tezini 6 yaş çocuğa sahip anne babaların cinsel eğitim konusunda tutum ve görüşlerini incelemesi üzerine yaptı. Üniversite eğitimi ile beraber 3 yıl Çağdaş Drama Derneğinden yaratıcı drama eğitimini aldı. Mezuniyetinin ardından eğitim ve sağlık sektöründe görev yaptı.
Aile tutumları, çocuklarda davranış değiştirme, çocuklarda cinsel eğitim konusunda uzmanlaşan Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı Gözde Erdoğan, çocuk ve aile danışmanlığı, problem davranışlar, gelişimsel tarama ve takibi, cinsel kimlik kazanımı, çocuklarda anksiyete, kaygı ve korkular, yaratıcı drama ile öğretim ve eğitim danışmanlığı, oyun terapisi üzerine çalışmalarını devam ettiriyor.
Şu anda Gelişim Psikolojisi Yüksek Lisans eğitimine devam eden Gözde Erdoğan çocuklarda davranış değiştirme ve cinsel kimlik kazanımı konularında
araştırmalarına deva ediyor. Aynı zamanda gazete ve dergilerde makale paylaşımı ve köşe yazarlığı yapmaktadır.
Uzmanlık Alanları
- Çocuklarda Davranış Değiştirme
- Erken Dönem Çocuklarda Cinsel Kimlik Kazanımı
- 0-18 yaş çocuk gelişim ve psikolojik destek
- Aile ve Çocuk Danışmanlığı
- Problem Davranış ile Baş etme
- Gelişimsel Değerlendirme
- Kurumsal Danışmanlık
Çalışmalar ve Eğitimler
- Hikaye kitaplarına pedagojik danışmanlık
- Hikaye yazarlığı ve bireysel amaca yönelik oyuncak ve materyal tasarımı
- Okula Geç Kalma Avrupa Birliği Projesinde Çocuk Gelişimi ve
Eğitimi Uzmanlığı
- Avrupa Birliği Projesinde İlköğretim Okullarında
Olumlu Anne-Baba Seminerleri
- Kuantum Düşünce Tekniği Master Uygulayıcılık Programı
- Tohum Otizm Vakfı PCDI Eğitmenliği Programı
- Çağdaş Drama Derneği Liderlik Programı, Eylül 2005- Haziran 2008 , Ankara
- Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Gelişim Ünitesi
- Denver II Gelişim Ölçeği Programı,
- PECS Uygulanabilirlik Eğitimi
- PEP-R Psiko Eğitimsel Profil Ölçeği Tarama Testi
- Çocuklarda özel çalışma grupları ile yaratıcı drama atölyeleri
- Aile ve Eğitimci seminerleri
Otizm tanısıyla yaşamak nasıl mı? Artık otizm tanısı almış bireylerden bazıları bu farklılığı kendi dillerinden anlatabiliyorlar. Ama bizim bu tanıyla ilk karşılaştığımızda verdiğimiz tepki ise “bizden tamamen farklı olmaları”. Peki bu fark bizlerin arasında da yok mu? Onlar ve biz diye bir şey yok aslında , bizlere gözlüklü, şişman, zayıf, kel, kısa, uzun..vs. diye seslendiklerini ya da nitelendirdiklerini düşünsenize…
Otizmli bireyler duyusal algı sorunu yaşarlar. Bu nedenle duygularınızı anlamakta ve kendi duygularını ifade etmek onlara bir fizik probleminden daha zor gelmektedir. Günlük hayatımızda var olan kargaşa onlara bir savaş alanı gibi gelebilir. Bu nedenle öfke nöbeti geçirebilirler.Çoğu zaman Öfke nöbetleri de kendilerini ifade etme/bize göre ise edememe biçimidir.
Biz ise onlara kendilerini ifade edebilecek ortamlar yaratmalı ve onlara bunu öğretmeliyiz. Onlar sadece öfke nöbeti geçiren, yerinde durmayan, takıntıları olan bireyler değil muhteşem zekaya sahip, farklı algıları olan, her şeyin kayıtlı olduğu fotografik hafızalara sahipler. Bu da onların bakış açılarını değiştiriyor. Onlarında takıntıları saplantıları var tıpkı bizler gibi…
İlgi alanlarımız farklı onlara yardımcı olarak ilgi alanlarını toplumsallaştırmak yine bizlerin elinde. Peki her insanın farklı olduğu dünyamızda onlardan öğreneceğimiz ve onlara öğretebileceğimiz çok şey varken, otizm tanısı almış bireyler için en iyisini istememiz gerekmez mi?
Onarın hayatında farklılıklarımızı yaratmak sadece onlara gösterdiğimiz davranış şekillerimiz, tutarlılıklarımız ve doğru eğitimimizle mümkün. Günümüzde sayılarının her geçen gün arttığını gözlemlemekteyiz. Onlar için en uygun eğitim ise uygulamalı davranış analizidir. Uygulamalı davranış analizi ile onların hayatlarını toplumsallaştırmak, her birey gibi yaşamalarını sağlamak tüm davranışlarını topluma uyarlamak onlara vereceğimiz doğru tutum ve yönergelerimizle olmaktadır.
Uygulamalı davranış analizini bizler de günlük hayatımızda farkında olmadan hep kullanmaktayız aslında. Örneğin bizler çalışırken bizi ödüllendiren en önemli şey aldığımız ücretler ve bizlere verilen doğru performansımızda unvanlardır. İşte çocuklarımızın da doğru davranışlarını her zaman ödüllendirmemiz ve olumsuz davranışlara odaklanmamak temel olarak yapmamız gerekenlerdir.
Bizler ister otizm tanılı ister normal gelişim gösteren çocuklarımız olsun yapamadıklarının yerine yapabildiklerine odaklanarak onlara destek sağlamayız. Tabiî ki bunu da anne babaların verilen eğitimin başındaki kişi olarak görüp eğitime biz de kendimizi açarak başlayabiliriz.
Çocuğunuzla hayallerinizi gerçeğe çevirmek için bu yorucu ama güzel maratona girmeye değmez mi?
Bir çocuğun gelişiminde fiziksel ve bilişsel hazır bulunuşluğun yanı sıra çevresel faktörlerin de önemi büyüktür. Çocuk önce çevresini, insanları, dili, nesneleri kısacası dünyayı gözlemleyerek öğrense bile bir sonraki aşamada kendini ifade ederek sorular sormaya ve nesneleri, olayları anlamlandırmaya başlar.
Bu dönemde çocuğun çevresine farklı ve ilgi çekici uyaranlar sunulması gerektiğinden bahsederiz fakat bazı çocuklar ise bu çevresini adlandırma ve merak döneminde aşırı ilgililerdir. Etrafında gördüğü her şeyi sorabilir hatta cevabınız yeterli bile gelmeyebilir. Çocuğun çevresiyle olan ilgisi, yeni olan bilgiye aç olması, öğrenme isteği, çok güzel bir davranıştır fakat bu durum aileleri bir süre sonra sıkıntıya düşürebilmekte, cevaplar yetersiz gelmekte, ebeveynin sabrının da sınırlarını zorlayabilir.
Çocuk her zaman davranışları ve hareketleri ile çevresiyle ilgili olduğunu belli eder. Bu durumda ailenin çocuktan bir adım önde olması ve onun davranışlarının farkında olması çok önemlidir. Çevresiyle aşırı ilgili ve meraklı bir çocuğun yeni girdiği bir mekanda hemen bir keşif turu yaptırılmalı, yeni gördüğü nesneler tanıtılmalı ve gerektiğinde incelenmelidir.
Bu çocuğun merakını giderirken, yeni bir bilgi edinmesine ve sizin ilginizi çekmek adına ısrarcı yaklaşımından uzaklaşmasına neden olacaktır. Çocuğun çevresinde öğrendiği kavramlar, nesne ve durumları hayatında aktif olarak kullanmasına olanak verilmeli, aynı zamanda sadece öğrenme aşamasında değil bilgilerini hayata geçirme ve eylemleştirme aşamasında da onlara önder olmalıyız.
Örneğin, yeni bir eve misafirliğe gittiğinizde çocuğun önce izin alması sağlanarak evde bir keşif gezisi yapılmasının ardından ona farklı gelen nesneleri “ nesneleri kullanmadan “çocuğun oyununda canlandırması istenebilir. “Bu nesneler onun elinde olsa ne yapardı?”, “ Nasıl kullanırdı?”, “ Neye benzetirdi?” gibi sorular sorarak onu yönlendirebilir. Çocuğu edilgen durumdan aktif duruma getirebiliriz.
Çocuğun çevresinde uyaranları algılama seviyesini ölçmeniz için çocuğunuzun günlük hayatında ve oyunlarında öğrendiği bilgileri ne kadar sıklıkla kullandıklarına bakılmalıdır. Çocuk öğrendiği bilgiyi hayatına geçirdiği anda bu bilgiyi aktifleştirir.
Bu nedenle sorduğu sorulara sabırla cevap veremizin yanı sıra onun güncel hayatıyla ilgili örneklerle açıklayabilir, çevresiyle ilişkilendirebilir, günlük hayatınıza ya da oyunlarınıza serpiştirebilirsiniz. Çocuğunuzla kullandığınız dil kesinlikle sözcük dağarcığına uygun olmalıdır.
Kullandığınız dil onun anlamlandıracağı düzeyde olmalı aynı zamanda kelime darcığını da genişletmelidir. Örneğin çocuğunuza bir durumu açıklarken kısa ve net olarak cümlelerinizi oluştururken bilmediği bir kelimeyle cümleyi destekleyebilir, sözcük dağarcığını genişletebilirsiniz.
Çocuğunuzun sorduğu sorular araştırma isteğinden kaynaklanıyor olabilir. Bu durumda soruduğu sorulara cevap verirken sorusuyla alakalı ekstra bilgilerle de destekleyebilirsiniz.
Çocuğunuza bazı durumlarda cevap hakkı vermek de çok önemlidir. Merak ettiği sorunun cevabını kendisinin verebileceğine inanıyorsanız soruyu değiştirerek ona tekrar yöneltebilirsiniz. Böylelikle etkin bir sohbet ve onun aktif olarak problem çözme yeteneğine katkıda bulunabilirsiniz.
Çocuğunuzun sorduğu sorular hayatı, çevreyi ve var olan düzeni anlamak ve anlamlandırmak içindir. Bu nedenle sorular cevaplanırken sakin olunmalı, ani tepkilerden uzak durmalı ve yargılamamalıyız. Sorulan soru hayatınız da bir noktaya ters düşüyor olabilir fakat çocuğunuzun sorduğu soruyu net, yalın, anlaşılabilir olarak cevaplamanız çok önemlidir.
Ses tonunuzda ki değişim, verdiğiniz tepkiye kadar çocuğun değindiği konuda sizin önyargınızı alabilir bu da bilgiyi doğru değerlendirememesine neden olabilir.
Sonuç olarak çocuğunuzun bireysel özellikleri farklı olsa da çocuğunuz çevreyi merak eder ve sorduğu soruların bir şekilde cevabını almak ister. Çocuğunuzun yalın ve doğru bilgiyi alması için ebeveynin vereceği cevaplar çok önemlidir.
Bu nedenle çocuğunuza verdiğiniz tepkiler, kullandığınız dil, farkında olmadan değer yargı ve korkularımızdan çocuğumuzun etkilenmemesi onun gelişimine uygun bir süreç oluşturmak için uzman yardımı alabilir, davranış şeklinizi oluşturabilirsiniz.
Günlük hayatımızda sıklıkla çocukların ağlamalarını, inatlaşmaları ve bitmeyen istekleriyle karşılaşmaktayız. Hatta iplerin tamamının çocukta olduğunu ya da bunun tam tersi her şekilde çocuğunuzu her yere götürseniz de tepkisiz kaldığını gözlemleyebiliriz. Peki bu karşılaştığımız durumlar ne zaman bizlere sorun yaratmaya başlar?
Aslında her zaman bir sorun olarak karşımıza çıkmakta olan bu davranışlar, sıklığına göre de tölere edilebilir ya da edilemez duruma gelebilir. Bu noktada ailenin rolü çok önemlidir. Ailenin çocukta oluşan davranışa verdiği tepkilerle problem davranışın devam etmesine ya da ortadan kaldırılmasına da neden olabilir.
Bu noktada genel olarak verilebilecek öneriler ise;
- Ağladığında çocuğunuza istediğini vermemek,
- O sessiz olduğu zaman ve kendini doğru bir şekilde ifade ettiğinde istediğini vermek,
- İnatlaştığı durumu ortadan kaldırmak,
- İsteklerini sınırlandırarak ona sınırlar çerçevesinde seçme özgürlüğü tanımak,
- Tepki vermekte zorluk çeken bir çocuğun tepki verebileceği ortamlar yaratmak,
- Ailenin kurallarını ortak almak ve anne ile babanın davranışlarının tutarlı olması,
- Çocuğa sunulan imkanların doyum sağlaması için gerektiği durumlarda uyaranları fazlalaştırmak ya da azaltmak,
- Çocuğun ağlama nöbetlerinde gerektiğinde mola zamanı vermek, v.b.
Birçok çözüm önerisinin bulunmasının yanı sıra davranış örüntüsünün çocuktan çocuğa ve aileden aileye değiştiğini de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Çocuğunuzun var olan davranışlarının ileriye yönelik nasıl şekilleneceği ve şimdi hayatınızı ne denli etkilediği önemlidir. Bir davranışın oluşumu çocuk da bir anda ortaya çıkmaz bu zamanla şekillenerek kalıplaşır ve alışkanlık haline gelir. Ailelerin bu durumda öncelikli olarak çocuklarına gösterdikleri tepkileri tartmaları her zaman farkındalık yaratır. Ancak ebeveyn kendi davranışlarının farkına vardığında çocuğa yararlı hale gelebilir. Ailelerin sıklıkla yaşadığı bu duruma genel olarak verilen önerilerin işe yaramadığı gözlemlendiğinde aile bir danışmandan mutlaka yardım almalıdır.
Bizler duygularımızı, hissettiklerimizi ve düşüncelerimizi davranışlarımızla anlamlandırırken, davranışlarımızın parmak izimiz kadar özgün olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle, çocuğunuzda var olan davranışınızın yine sizlere ve çocuğunuza özgün bir davranış şekli oluşturarak kalıcı ve sağlıklı hale getirebilirsiniz.
Çocuklar hayata gözlerini açtıkları “an” ile birlikte anlamaya ve anlamlandırmaya başlarlar. Ellerini, kollarını, ayaklarını, ağzı, burnu vb. ne olduklarını ve neye benzediklerini anlamlandırırken bir yandan da çevresi ile ilgilenir ve anlar. Çocuk böylelikle hem kendisini tanırken hem de çevresiyle ilgili ilk temelleri en yakınındakilerden yani ailesinden öğrenir.
Bebeklikten çocukluğa geçişin sağlıklı olması için bebeğin temel ihtiyacı olarak görülen beslenme ve korunma ihtiyacının yanı sıra özellikle anne babadan sevgi, güven ve güç kaynaklarından da beslenmeleri gerekir. Bu kaynaklardan beslenen bir bebeğin, çocukluğa ve ergenliğe hatta hayata her adımı yumuşak ve emin adımlarla olacaktır.
Son yıllarda birçok ailenin korkulu rüyası olan ergenlik döneminin gençler ve aileler için sancılı geçmesin bilindik ve genellenmiş nedenlerinin yanı sıra gözlerden kaçan en önemli nokta, ergenlik döneminin sadece öfke krizleri, iletişim kopukluğu, kuşak çatışması, karşı gelme olmadığının farkına varılması önemlidir. Hayatın temelini çocukluktan oluşturduğumuzu düşündüğümüzde ailenin tutumu ve davranışları büyük önem arz etmektedir. Önemli noktalara kısaca bakarsak;
Anne babanın davranışlarında tutarsızlık çocuğun davranışlarına da tutarsızlık olarak yansır. Bu durum çocuğun kavram karmaşasına neden olarak çocuk neyin “doğru” neyin “yanlış” olduğunu ayırt edemez.
Anne babanın ilgisiz davranışları ise aile ile çocuk arasında iletişim kopukluğu yaratırken, çocuğun fark edilmek için çeşitli problem davranışlar göstermesine neden olur.
Anne babanın serbest davranışları, evde çocuğun egemenliğinin hüküm sürmesine neden olur. Bu durum ise çocuklarda bencillik, paylaşma duygusunun yoksunluğuna neden olarak okul hayatında çocuğun sıkıntılar yaşamasına neden olur.
Anne babanın sert ve otoriter davranışlarında da çocuk kendini güvende hissedemez. Ya isyankar bir davranış ile kendini korumaya alabilir ya da sürekli yanlış yapmaktan korkan hassas bir kişiliğe sahip olabilir.
Anne babanın sergilemesi gereken davranış tutumu ise; güven verirci, hoşgörülü ve destekleyici olmalıdır. Bu tutum çocuğun özgürce karar verip aldığı kararların sorumluluğunu da üstlenebilir ve çocuğun davranışlarında tutarlılık oluşturur. Anne babanın bazı kısıtlamalarının dışında çocuk özgürdür ve karar verebilir. En önemli nokta ise ailede var olan sevgi- güven ilişkisi ile çocuğa konulan kısıtlamaların çocuğun iyiliği için olduğunu iki taraf da farkındadır. Bu durumu ise çatışmaya girmeden her iki taraf da sevgiyle kabul eder.
Çocuğunuzu sağlıklı bir birey olarak yetiştirirken göz önüne alacağımız ipuçları ise;
Çocuğunuz ile iletişimin temellerini bebeklik ve çocukluk döneminde atarsınız. Sağlıklı iletişim kurmanın yolu ise çocuğunuzu bir birey olarak görmek, ona ve yaşamına saygı duyarak başlar.
Çocuğunuz ile yaşamınızın her anında paylaşım içerisinde olmanız çok önemlidir. Paylaşım onu alışveriş merkezine götürüp ona istediğini almak ya da her gün sürekli isteklerini karşılamak değildir. Paylaştığımız yemeğin keyfini çıkarmaktır. Yaşadığımız evde birbirinize alanlar oluşturmak, ortak kararlar alabilmektir. Çocuğunuzun yaşı ister 2 ister 12 olsun, onun yaşına, ilgisine göre onunla, oyunu, oyuncağı, mekanı ve en önemlisi anı paylaşmaktır.
Çocuğunuzun ilgi alanlarına saygı duyun ve destekleyin. Sanat ve yaratıcılığın çocukluk döneminde önemi büyüktür. Resim yapma, yaratıcı drama, taklit becerileri, müzik ve dans gibi daha birçok alanı öğrendikleri andan itibaren hayatlarına adapte ederler. İlgilendikleri ve oynadıkları oyunlar, yaptıkları çalışmalar çocukların ifade dilidir. Bu dönemde çocuklarınızın yaptığı çalışmaları desteklemeniz ve onlara bu çalışmalar ile iletişim kurmanız da hem onun özgüvenini desteklerken aranızdaki sevgi bağını güçlendirecek hem de sizin onun yanında olduğunuzu hissettiğinde kendini güçlü ve güvende hissedecektir.
Çocukların hayatınızın içinde olduğunu unutmayın! Çocuklar sizlerin yaşantınızdan ve hissettiklerinizin farkındadırlar. Onlar biz yetişkinlerden çok daha objektif bir kişilik analistleridir. Bu nedenle çocuğunuzun evdeki huzurun ya da huzursuzluğun farkında olmadığını düşünmeyin.
Çocuğunuz ile beraberken yaşanılan olumlu/ olumsuz bir olayda çocuğunuzu görmezden gelmeyin. Bu çocuğunuzun kendisini yok gibi saymasına neden olabilir. Onun orada olduğunun farkında olduğunuzu ve onun yanında olduğunuzu hissettirmeniz, onun anlayacağı bir dille konuşmanız önemlidir. Böylelikle kendini anne ve babadan ayrı bir birey olarak hissederek özgüveninin temellerini atmış olacaksınız.
Çocuğunuza olduğundan fazla anlam yüklemeyin. Çocuğunuzla olan iletişiminiz ve yaşantınızda sadece o varmış gibi davranılmamalıdır. Bu durum çocukta var olan benlik bilincinin dışında başkalarının varlığını kabul etme ve saygı duyma, paylaşma gibi değerlerin eksik kalmasına neden olabilir. Aynı zamanda girdiği okul ortamında ve çevrede psikolojik sorunlara, problem davranışlara neden olabilir.
Çocuğunuza aşırı korumacı yaklaşmayın. Çevresini deneyerek ve deneyimleyerek öğrenmesine izin verin. İlk defa yenilecek bir yemeğin tadının nasıl olduğunu ancak tattığımızda bilebiliriz. Çocuklarımızın ilk öğretmenleri bizleriz. Öğrenecekleri ise çevresindekilerdir. Bir çocuğu ne kadar kısıtlı mekan, kısıtlı insan, kısıtlı ( maddesel ) imkanlar ile yetiştirirseniz hayata olan bakışlarını çerçevelersiniz. Çocuklarınızı tehlikelerden, dış dünyanın kargaşa, gürültüsünden ya da tehlike olduğunuzu zannettiğiniz imkanlardan ne kadar kısıtlar ve onu sürekli olarak kanatlarımızın altında tutarsak, yürümenin, keşfetmenin ve yaşayarak, deneyimleyerek öğrenmenin nimetlerinden mahrum etmiş oluruz.
Çocuklarınızla iletişiminizde sakin ve sabırlı olmalısınız! Unutmayın ki bitmek bilmeyen sorularının ardında sizden öğrendiği bir bilgiyi kullandığında aldığımız mutluluğa odaklanın.
Yukarıda belirtilen maddelerde bulunan tüm bu uygulayacağınız davranış şekilleri çocuğunuzun kişilik temellerinin sevgi, güven ve güç kaynaklarından beslenerek atılmasını sağlar.
Ergenlik döneminden önce birbirini dinlemeyen bir iletişime sahip ailede ergenlik döneminde bu iplerin tamamen koptuğu gözlemlenir. Ergenlik döneminde arkadaş çevresi aileden daha önemlidir. Bu nedenle anne baba bu ani değişikliğe karşı göstereceği tutum ergenlik döneminin nasıl geçeceğini belirleyen bir faktördür. Ama şu unutulmamalıdır ki çocukların ergenlik döneminde arkadaş çevresine olan ilgisi ve bireysel özgürlük kavramının keşifleri anne babayı kaygılandırsa da arkadaşlarını seçecek olan çocuğunuzun kişiliğini ve değer yargılarının temellerini sizler atarsınız. Çocuğunuzu yetiştirirken %30 sizin ona öğrettikleriniz önemli ise % 70 sizin davranışlarınız çocuğunuzu hayata hazırlar ve onun hayata karşı olan duruşunu belirler.
Sevgi dolu, mutlu ve güven dolu ilişkilerin bulunduğu ailede yetişen çocuğun/ bireyin okul çağı , ergenlik dönemi, ilk gençlik.. diye adlandırılan, bizlere “sancılı süreç” olarak empoze edilen dönemlerin bebeklik ve çocukluk döneminin izlerini taşıdığını ve ergenlikte birey olma duygusu içindeyken savaş halinde olmasına etken bizleriz. Bütün bunlar yerine çocuğunuzu birey olarak kabul edip bu duyguyu çocuklarımıza yaşatırsak, onların ergenlik dönemini fiziksel değişimleri ile gençliğe ilk adım olarak görmesini sağlayabilir büyüme ve gelişme yolculuğunda her dönemin keyfini çocuğunuzla sürebilirsiniz.
Hiç şüphesiz ki dil, kendimizi ifade etmemizde en etkin aracımızdır. Yaşamımızın ilk yıllarında edindiğimiz bu becerimiz yaşadığımız kültür ile doğrudan bağlantılı olup aynı zamanda farklı kültürleri de anlamamız ve algılamamız için en iyi aracımızdır. Peki kendimizi ifade etmemiz için kullandığımız dili öğrenmemizde etkenler nelerdir?
Çocuklarda dil gelişimi zihinsel süreçle paralel gitmekte, genel kıstaslar ve ortalama dil kazanımı için zaman aralıkları verilse de süreç bireysel olarak devam eder. Çocuğun zihinsel, bedensel gelişimi ile paralel olan dil gelişimi, çocuğun yaşadığı çevre ile de doğrudan ilişkilidir. Dil becerisinin kazanımında çevresel uyaranlar, yaratılan / yaratılmayan imkanlar, iletişim şekli ve davranış biçimi çocuğun dil eğitimini doğrudan etkilemektedir.
Bebek ilk doğduğu andan itibaren her ülke ve kültürde aynı süreci yaşar ve kendilerini “ ihtiyaçlarını” ağlayarak ifade ederler. Bebek yaşamının ilk aylarında her sesi çıkarabilme yetisine sahipken, yaklaşık 3. aydan itibaren yaşadığı çevrenin, etrafında duyduğu seslerini, cümlelerini anlamlandırmaya başlar ve daha sonra taklit eder hale gelirler. Bebek taklit etme esnasında çıkardığı tesadüfi hece ya da sözcükleri daha sonraları kendini taklit ederek geliştirirken işaret edip taklit ettiği hece/ sözcüklerle kendilerini ifade etme şekilleri değişir. Kelime darcığının çok hızlı geliştiği özellikle 1-3 yaş arasındaki çocuk çevresinde var olan uyaranları adlandırmaya başlarken bir yandan da her geçen gün heceleri kelimeye , kelimeleri cümlelere dönüştürmeye başlar. Bu yaş aralığında çocuğun yürümesiyle beraber dil gelişiminde hızlı bir süreç başlar. Çocuk her yeni gün farklı bir çok kelimeyi kelime dağarcığına ekler. Çocuğun bu süreçte yaşadığı çevre ve çocuğa sunulan imkan ve uyaranlar büyük önem taşır.
Çocukların birincil çevresi, en yakınları olan anne ve babadan oluşur. Bu noktada çocuk dil gelişiminde ilk olarak anne ve babayı taklit ederek yaşadığı çevrenin dilini öğrenir ve kendini ifade etmeye başlar. Fakat doğdukları andan itibaren iki/ daha fazla farklı dilin kullanıldığı ailelerin çocuklarında dil gelişimi nasıl olmalıdır ve dil eğitimi nasıl verilmelidir?
Dil gelişiminde ilk olarak alıcı dil gelişir. Çocuk önce çevresindeki konuşulan dili algılar ve anlamlandırır ve daha sonra ifade eder. İki farklı dilin konuşulduğu ailelerde sıklıkla iki dilin aynı anda ve sözcüklerin iç içe olarak karıştığı gözlemlenmektedir. Bu durumda çocuk iki dili öğrense de dili yalın halde kullanması zaman almaktadır. Bu durumda ailede konuşulan diller anne ya da babanın kullandığı dil olarak ayrılabilir. “Örneğin, anne Türkçe konuşurken babanın Almanca konuşması gibi” Bir farklı seçenek de çocukla farklı dillerin konuşulduğu süreler değiştirilerek çocuğun her iki dili de en iyi şekilde ifade etmesi sağlanabilir. “ Örneğin, pazartesi Türkçe konuşulurken Salı Almanca konulması gibi” . Çocuğun ilk dil becerisi kazanımında kullanılan her iki dil birbirleri ile karşılaştırılmalıdır. Örneğin, top kelimesi bir nesne ya da resim ile desteklenirken bu süreçte hem Türkçesi hemde Almancası söylenebilir. Bu çocuğun kelime dağarcığını geliştirirken varolan nesnenin ya da durumun kullanacağı iki dilde de karşılığını anlaması ve anlamlandırması için önemlidir.
Anne baba her zaman çocuğun ilk öğretmenleridir. Bu nedenle konuştukları dili yalın ve net kullanmaları çocuğunda her iki dili kazanımını kolaylaştıracaktır. Ev ve çevrede kullanılan dilin ikinci dille karıştırılmadan kullanılması çocuğun okul hayatında ve çevresinde kendisini daha iyi ifade etmesini sağlayacaktır.
Çocuğun yaşadığı toplumun dilini 0-3 yaş aralığında öğrenmesi okul hayatına hazırlanması ve genel geçirdiği sürecin dışında okula uyum sürecine yumuşak bir geçiş yapması için önemlidir. Her iki dili öğrenerek büyüyen çocuklarda alıcı dil gelişimi normal sürecinde olabilirken, çocuğun ifade edici dil gelişimi gecikebilir. Bu durum çocuğun her iki dili algılaması ve bunu hayata geçirmesi için gerekli bir süreçtir.
Aileler çocuğun her iki dili öğrenmesi için çevresel uyaranlara dikkat etmesi gerekir. Her iki dilde kitaplar alınarak bu kitapların çocuğa okunması ve kitaplar ile ilgili o dilde sohbet edilmesi çocuğun kelime dağarcığını geliştirirken bir yandan çocuğun o dilde kendini daha rahat ifade edebilmesi için fırsatlar oluşturur. Çocuğun evde oynadığı oyunları kullandığı dillerle eşleştirebilir hatta oynadığı oyunları her iki dilde de oynayabilirsiniz. Çocuğun her an konuşması için ailenin ortam oluşturması çok önemlidir. Çocuk kullandığı dili karıştırırken karşısındaki kişinin ona model olması ve doğru cümleyi tekrar ettirmesi çocuğun kullandığı dili geliştirmesine katkıda bulunacaktır. Evde o anda kullanılan dilin belirlenen sürede devamlılığı önemlidir. Aile bu sürede çocuğun belirli konularda o dilde konuşmasını destekleyebilir ve ona model olabilir.
İki ya da daha fazla dilin konuşulduğu ailelerde çocuğun dili öğrenme ve sosyal sürece uyumu ailenin tutum ve davranışlarıyla birebir bağlantılıdır. Çocuğunuzun ilk modeli, benzeyeceği kişi ve öğretmeni siz anne babalarsınız. Bu nedenle konuştuğunuz dili, özelliklerini ve çocuğunuzun o dilde kendini ifade edebilmesi sizlerin çocuğunuza sunduğunuz imkanlar, yarattığınız ortamlar ve tutarlı davranışlarınız ile belirlenecektir.
Çocuklarımıza ise artık karınca yuvalarının kuzeye baktığını değil hangi oyuncakları seçtiklerini sorar olduk. Hangi parka gitsek yerine bugün hangi alışveriş merkezine gidelim sorusunu soruyoruz. Çocuklarımıza ne verirsek onlar bizlere öğrendiklerinin yanıtını verirler. Oysa ki alışveriş merkezleri birbirini tekrarlarken doğa her an kendini yeniler ve her geçen gün keşfedebilecekleri fırsatlar çıkarır çocuklarımıza e tabi ki bizlere de. En önemlisi açık hava ve varlığımızı sürdürmemizi sağlayan en güzel varlık olan toprak ile iç içe olmanın zevkini çocuklarımızla paylaşmalı ve onlara doğayı öğretmeliyiz.
Onlarla yaratıcı oyunlar oynayabilir doğa ile nasıl sürekli bağlantı içinde olduğumuzu da gösterebiliriz. Yaşamımızı, dünyamızı ve en önemlisi çevre bilincini oluştururuz. Bizlerin de huzuru bulduğumuz doğa ile çocuklarımızı buluşturmamızın ve bize verilen en güzel hediye tabiatımızla daha fazla zaman geçirerek yaşam kalitemizi arttırmanın zamanı gelmedi mi sizce de?
Hiç şüphesiz ki çocuklarınıza gösterdiğiniz tutum ve davranışlar sizlerin hayatındaki analizlerinizin sonucudur. Hayattaki en değerli varlığınıza olan davranışlarınız sizlerin en iyi deneyimlerinizdir. Fakat gösterilen bu tutumlar bazı durumlarda hayatınızı kolaylaştırdığını ya da en iyisi olduğunu düşünseniz dahi zamana yaydığımızda gösterdiğiniz tutumun çok da doğru olmadığına karar veririz. Bu noktada en öncelikli olarak çocuklarınıza gösterdiğiniz tutumun ne olduğu ve sonuçlarını gözlemlemeniz gerekir.
Yaşadığımız toplumda yıllardır farklılaşan aile tutumları, bölgeden bölgeye, zamandan zamana ve aileden aileye de değişim içerisindedir. 1980’lerin başında Türkiye’nin büyük bir çoğunluğunda aileler baskıcı ve tutucu bir tutum sergilerken 1990’larda bu inanış değişmeye başlayarak hoşgörülü ve anlayışlı olmanın çocukların gelişimi için büyük bir önem arz ettiği savunulmuştur. Fakat değişen zamanda yetişkin ve yetişmekte olan bireylerin yaşadıkları psikolojik sorunlara bakıldığında ailelerin izlediği ve inandığı tutumların o kadar da iyi olmadığı gözlemlenmektedir.
Peki iyi ile kötü arasındaki bu ince çizgide çocuklarımıza nasıl yardımcı olacak ve onlara karşı nasıl bir tutum izleyeceğiz? Öncelikli olarak gelişimin bireysel bir süreç olduğunu kabullenilmesi gerekmektedir. Her çocuğun birbirinden farklı olduğu daha yeni benimsenmeye başlanırken fark edilmesi gereken en önemli nokta ailelerin de bir birey gibi birbirinden farklı olduğudur. Çocuğunuzun davranışları bu noktada sizlere bir ayna görevi görür. Bu durum ise kendi davranışlarımızın farkına varmamız için büyük bir şanstır. Çocuğumuzun bireysel özelliklerini destekleyerek hem de onun için sağlıklı bir ortam hazırlayabilmemiz için tutum ve davranışlarımız nasıl olmalıdır?
İlk 3 yıllık dönemde sıklıkla karşılaşılan inatlaşma, ağlama, vurma davranışlarının dönemsel olduğu bilinse bile bu davranışların kalıplaşmaması ve alışkanlık haline gelmemesi için bizlerin onlara karşı olan tutumumuz önemlidir.
Çocuğunuz ağladığında değil sizinle göz kontağı kurarak, size ısrar etmeden ve inatlaşmadan, kendi dil becerisine uygun sözcükler ile sizden bir talebi olduğunda bunu gerçekleştirin. Çocuk bu süreçte sizinle nasıl doğru iletişim kurmasını bilmiyor olabilir bu noktada sizin onun gelişimsel seviyesine göre model olmanız önemlidir.
Çocuğunuz bir durum ve istekte inatlaştığı bir durum olabilir. Ebeveyn çocuğun inadına ya da ısrarına yenik düşerek genellikle çocuğun isteklerini yapar. Bu durumda çocuk davranışı devam ettirebilir. Aile çocuğun inadına onun isteği üzerine yanıt verdiği anda bu davranış tekrar edilebilir.
Bu noktada ailenin tutarlı olması önem taşır. Çocuğun ısrar ettiği davranışın gerçekleştirilmesi çocuğun her zorlandığı durumda size ısrar ederek ya da ağlama gibi farklı bir problem davranış geliştirerek isteğine ulaşır. Aile bazı durumlarda çocuğun istediğini yapıp başka bir durumda yapmaması tutarsızlık taşıyarak davranışın devamını sağlarken, bir ebeveynin evet diğerinin ise hayır dediği bir durumda da tutarsızlık söz konusu olur. Çocuğunuza karşı tutumlarınızda varolan tutarsızlık çocuğun problem davranışının devamını sağlar.
Bu nedenle alınan kararlar çocuğa bakan kişi dahil ebeveynlerin de ortak kararı olmalı ve özel durumlar olmaksızın uygulanmalıdır.
Yaş ilerlerken dikkat edilmesi gereken diğer konular ise;
Onların hayatlarında birey olduklarını algılamaları için her zaman seçme özgürlüğü tanınmalıdır fakat bu seçme özgürlüğünün sınırları olması gerektiği de unutulmamalıdır. Örneğin o gün yapılması gereken bir alışveriş varsa onun isteği oyun alanına gitmek ise, alışveriş ertelenerek oyun alanına gidilmemesi gerekir. Bunun yerine gideceğiniz alışveriş merkezinden iki seçenek sunabilir ona bu sınırda bir seçme hakkı tanıyabilirsiniz. Bu davranışın uyu içerisinde kabul eden çocuğa ardından farklı birkaç seçenek sunmak ise olumlu ve uyumlu davranışının sürekliliğini sağlamakta etkili olacaktır.
Çocuğunuzun yetenek ve ilgi alanlarını belirlemesinde yardımcı olunmalıdır. Bizler hoşlandığımız aktiviteleri ve ilgi alanlarımızı deneyimleyerek elde ederiz. Çocuğunuza sunacağınız imkanların çeşitliliği de onun bu alanları deneyimlemesinde ve hoşlandığı, ilgi duyduğu alanı belirlemesinde yardımcı olacaktır. Örneğin, çocuğunuzun isteği dışında 3 yıl boyunca gittiği gitar kursunun yerine daha farklı müzik dallarını hatta spor ya da doğa aktivitelerine katılmasını sağlayabilir, bu durum onun hem ilgi alanlarını belirlemesinde yardımcı olur hem de bir çok farklı bakış açısı ve deneyim kazanmasını desteklemiş olursunuz.
Çocuğunuzun zevk aldığı ve hoşlandığı alanların desteklenmesi de önemlidir. Unutulmamalıdır ki çocuklarımız bizlerin hayallerini gerçekleştirenler değil pozitif ve negatif yönleriyle bir bireydir. Çocuğunuzun tercih ve seçimlerini dinlemeli ve sizlerin ona koyduğu sınırlar dahilinde kararlar almalısınız. Çocuğunuza sunduğunuz seçeneklerle de onun kendi kararını uygulamasına izin vermeli ve desteklemelisiniz. Bu seçim özgürlüğü onun yaşamında alacağı sorumluluk ve bir karar verme bilincine varması ve en önemlisi özgür iradenin farkındalığının temelini atacak ve yaşam sorumluluğunun bilincinde, suçlu aramaksızın negatif ve pozitif yönlerini keşfederek zor durumlarla da baş etme becerisini kazanması için önemli bir adım olacaktır.
Çocuğunuzun elde ettiği başarılarda ve yaptığı seçimlerde takdir görmesi ve onay alması önemlidir. Çocuğunuzla sevgi sözcükleri söylemekten kaçınmayın fakat kullandığınız sevgi sözcüklerinin anlamlarının da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Örneğin, çocuğunuza sevgilim, aşkım, hayatımın anlamı gibi sözcüklerin kullanılmaması gerekir bu çocuğunuza yüklediğiniz anlamın farklılaşmasına ve ilişkinizde problem durumlara yol açabilir.
Ebeveynlerin yaşadığı sorun genellikle değişkenlik gösterir. Yaşanılan sıkıntılar aileden çocuğa farklılık gösterse de çocuğumuzu ruhsal ve bedensel sağlıklı bir birey olarak yetiştirmek en büyük isteğimizdir. Yukarıda bahsedilen durum ve davranışlar genelleştirilmiş olsa da yaşanılan sıkıntılar ve problemlerin ileriki yıllarda getireceği negatif etkinin azaltılması için aile tutumunun farkına varılması ve mevcut durumun değişimi için aile koçluğu alınması da önemlidir.
Öncelikle star da yayınlanan süper dadı ile tanıdım.Program güzel düşünüldüğü gibi sizin gibi sempatik ,güzel bir pedegog sayesinde olması daha da ekrana bağlayıcı teşekkür ederiz hiç sıkılmadan izliyorum.Bilgilerime artı katıyorum,eksiklerimi tamamlıyorum.Biri 5 yaş 4 aylık,diğeri ise 1yaşında 2oğlum var Malatya da yaşıyoruz.sizden programlarınızdaki materyalleri nereden temin edebilirim.ayrrıca önereceğiniz kitaplarıda okumayı çok isterim.Şimdiden teşekkürler.başarılar….
Televizyon programınızı beğeniyle izliyorum, Türk toplumunun çocuk eğitimi konusundaki bilgi eksikliklerini tamamlama konusunda katkınız çok büyük. Emeği geçen herkese çok teşekkür ederim.
Programda kullanmış olduğunuz malzemeleri nereden temin edebilirim. cevabınızı bekliyorum.
Programlarınızı begeniyle izliyorum birşeyler öğrenmeye çalışıyorum.programınızda kullanmış olduğunuz malzemeleri nereden temin edebilirim ve ev kuralları listesini nasıl oluşturabilirim sizden cevap bekliyorum geri dönerseniz sevinirim.
gözde hanım mesajıma cevap yazmadınız çok meşgulsünüz ama lütfen programda kullandığınız malzemeleri nereden temin edeceğimin cevabını yazmadınız -, cevabınızı bekliyorum….
gözde hanım lütfen maillerimi okuyun, 3 yaşında ve 10 aylık 2 oğlum var, kullandığınız malzemelerin çoğunu bulamadık, lütfen yardımcı olun. teşekkür ederim
Gozde hanim merhaba 13 aylik bir oglum var tek sorunum uyku dogdugunda emzik vermedim emzirirken ilk gunler surekli emzirdim sut gelmiyo doymuyo diye 40liyken annemde ayni yatakta yattik 6 ayindan itibaren dis cikardi ve bi ara emmiyo diye uykusunda emzirdim ondan beri zaten kiaa utuyan bebegim uykusundan uyanip emmek istedi artik gunduz yyurken emzirmiyorum ama asil sorun aksam uyku duzenimiz yerinde tam dakik ama resmen kontrol eder gibi uykudan yarim saat sonra uyaniyo israrla emmek istiyo babada uyumuyor israr etsek daha fazla agresiflesiyo buyume donemi aksam uykusu onemli diye ben uykusu bolunmesin diye ben uyutuyorum emzirmeden kesmeyi bile dusundum ama kademeli olarak yapiyorum aksam yataginda uyumuyo gece uyku sersemi yanimda uyumus oluyo ginduz annemde uyuyo annemle gidiyo ama aksam cok agresif psokolpjosi bozulur kendini ifade edemiyo diye sadece agliyo neler yapabilirim esim oglumla bas edemiyo ben yanindayim banadauyumuyo odadan ciksam bile esim oglumun agresifligiyle bas edemiyo ben artik aksam olsun poyraz uyumasin yada beni emmesin resmen emzilk gorevi goruyorum emerken derin uykuya cabuk gecemiyo ben cekince kendi tekrar aliyo uyku bolunmelerinde baskasi kucagina alamiyo anliyo ten temaso derdi aclil gaz falan degil Lutfen Cok Bunaldim Yardim edinnnn
Programda kullandığınız materyalleri Bursa’da nerede bulabiliriz?Saygılar
yeni doğacak yeğenimin beş duyusunu geliştirmek için neler yapabilirim? hangi oyuncakları alabilirim ? beş duyusunu geliştirmek için hangi jimnastik merkezini ve oyuncakları alabilirim ?
peki küçük çocuklarda 2 yaş sendromunu nasıl atlatabiliriz? ne gibi etkinlikler yapabiliriz?lütfen sorularıma cevap verirseniz sevinirim.
küçük çocuklarda 2 yaş sendromu nasıl atlatılır?ne gibi etkinlikler yapılabilir? lütfen sorularıma cevap verirseniz sevinrim .
merhabalar gözde hanım..
henüz sitenizle ve yorumlarinizla yeni tanıştım..
benim iki tane oğlum var..
biri 18 diğeri 28 aylık..
esimin ailesiyle oturuyorum..
sürekli onların müdahelesi olduğu için verimli
şekilde çocuk yetistiremiyorum..
onların bu davranışlarına kızdığımdan eşimle de sorun yaşıyorum..
ve onlara tepki gosteremedigim için
sinirimi küçücük cocuklarimdan çıkarıyorum..
bağırıyorum, kızıyorum, tartakliyorum,
işi vurma boyutuna bile getiriyorum çoğu zaman..
28 aylık oğlum artık kendisiyle konuşurkenki ses tonumdan bile korkuyor..
ben öcü bi anne değilim..
ama yasadiklarim yüzünden oğluma kötü davranıyorum..
ve sevmeyecek olmasından çok korkuyorum..
ne yapmalıyım..
lütfen cevap verin.. :((
merhaba gözde hanım
benim oğlum 4 yaşında yemek yeme problemimiz var malesef çok yemek seçiyor herşey yemiyor ve et yemedi şimdiye kadar bu sene yemeye başladı ama oda çiğniyo çiğniyo çıkarıyo ağzında yutmuyor.sevmediği bir şeyi genelde çorbanın içine katıyorum onuda ağzına gelen en ufak bi şeyi bile çıkartıyor..bide çok hareketli bi çocuk yemek yerken oturup yemez çok konuşur bide….iskenderundayım ben burda baktım netten pedagog yok ama sizin bildiğiniz bir pedagog varmı acaba oğlumu götürmek istiyorum bana yardımcı olursanız çok sevinirim
merhaba çalışan bir anne olarak programınızı işyerinde ara ara izliyorum gerçekten çoğu konuda yol gösterici. Ama bazı konularda takılıyorum yanlışmı düşünüyorum.Kızım 32 aylık ve yanımızda ayakta sallanarak uyuyor benim için çok zor ama yinede kıyamıyorum beni gün boyu görmüyor bari geceleri yanımda güvende hissetsin zaten büyünce yanımızda yatmıcak diye düşünüyorum. Sizce yanlış mı ?Çevremdekilerde kafa karıştırıyor o şekilde ağlayarak yatır kaldır yöntemine karşı çıkıyorlar . internetten uyku meleğine sordum yatır kaldır yöntemini. yaş olarak geç kalmışsınız uygulamayın diyor. Ne yapacağımı şaşırdım. Bir kere deneyeyim dedim dayanamadım yatakta yatmıyor bile çok ağladı.Psikolojisini daha da bozarım diye çok korkuyorum. Zaten çok hırçın ve agresif.
Bir de duvarlara ev kuralları ve yataklarında yatmaları, yemek yemeleri için duvarlara yapıştırmalar getiriyorsunuz. Nerden alıyorsunuz siz mi yapıyorsunuz ? Kırtasiyelerde bulamadım.Nerden alıyorsunuz ? Bu arada Bursada ikamet ediyorum.
Zaman bulup cevaplarsanız çok memnun olurum.
Merhaba Gözde hanım programınızı her zaman izliyorum çok güzel bir program benim 2 oğlum var birisi 7 diğeri 10 yaşında büyük oglumla özellikle ders çalışma konusunda çok sorunlar yaşıyorum çalışmak istemiyor baş edemiyorum ve sürekli öfke Nöbetleri geçiriyorum programınızı müracaat ettim ama cevap gelmedi lütfen bana acil yardım edin
meraba gözde hanım benim oglum 5 yasında çok zayıf hiç bişey yemiyo basaramıyoruz ona yemek yedirmeyi bir tanede kızım var 3 yasında onda problem yasamıyoruz ama şimdiki promlemimiz tuvalet sorunu kızım tuvalete gidiyo ama oglum tuvalete yapmıyo her seyi biliyo ama bunu ne yaptıksa basaramadık lütfen bi yardım bize ne onerirsiniz tesekürler
Merhaba Gözde Hanım, benim 11 yaşında down sendromlu kız kardeşim var.Onun hayatını nasıl kolaylaştıracağımı ona nasıl yardımcı olacağımı bilmiyorum.11 yaşında olmasına ragmen kelimeleri doğru telaffuz edemiyor.Bizim konuştuğumuzu anlıyor fakat karşısındaki kişilere kendini ifade edemiyor. Bazen bizde ne yapmak istediğini anlayamıyoruz bu durum da ne yapmalıyız ?
Merhaba Gözde hanım benim üç yaşında girmiş bir kızım var kreşe başladık ancak bu kriz sürecinde çok zorlanıyoruz kızım sürekli olarak gitmek istemediğini dile getiriyor sizce ilk aşamalarda yarım gün mü başlamalı yoksa tam gün mü göndermeliyim.Yarım gün gidildiği bir faydasını göremiyoruz açıkçası çünkü günün yarısı bitmiş oluyorÇünkü kızın maalesef geç kalkıyor istediğim kadar erken kaldırmaya çalışsam da maalesef saat 10 -11 gibi bizim kahvaltımız bitmiş oluyor.sizce nasıl bir program yapmalıyım ki hem kızım için faydalı olayım hem de kendim için yardımlarınızı bekliyorum teşekkürler