
Pedagog & Psikolog Aykut AKOVA
1995 yılında Adapazarı’nda doğdum. İlkokul, ortaokul ve liseyi İzmirt’te bitirdim. 1965 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eğitim Bilimleri Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünü bitirdim. Yök kararı ile 16.01..1989 tarihli yazısı uyarınca “Pedagog” ünvanı aldım.
Mesleki Tecrübeler ve Kurslar:
1. Spastik Çocuklar Merkezinde Eğitim.
2. Davranış Bilimleri Merkezinde, Davranışcı Terapi Eğitimi
3. Marmara Üniversitesinde, Çeşitli Kurs Ve Eğitimler
4. Acıbadem Hastanesinde Terapi Çalışmaları
5. Göksoy Hastahanesinde Terapi Çalışmaları
6. Faik Somer Lisesinde Psikoloji Dersleri ve Psikolojik Danışmanlık Çalışması
7. İlk Işık Psikolojik Danışmanlık Merkezinde, Kurucu Ve Terapist Olarak Çalışmalar
8. Güneş Işığı Rehabilitasyon Merkezinde Kurucu, Sorumlu Müdür Olarak Çalışma
9. Gün Işığı Psikolojik Danışmanlıkta, Kurucu ve Terapist Olarak Çalışma
10. Üsküdar Belediyesinde Rehabilitasyon Merkezinde Aile Danışmanlığı Ve Değerlendirme Kurulu Başkanlığı
11. Arzutan, Hasat, Ayça, Deniz Yıldızı Rehabilitasyon Merkezlerinde Konuşma, Terapisi Çalişmalari.
12. İstanbul Anadolu Yakasındaki Bi̇r Çok Anaokulu, Çocuk Yuvalarına Danışmanlık Hizmeti Verilmiştir.
Halen Özel Ferihan Laçin Hastahanesinde Çalışmalarımı Sürdürmekteyim.
Katıldığım Semi̇ner Ve Konferanslar :
1. Üsküdar Belediyesi Rehabilitasyon Merkezince Özürlü Çocuklara Yaklaşım Biçimleri ve Aile Eğitimi Konferansı
2. Esenler Belediyesi ve Otistik Çocuklar Derneği İşbirliğiyle Düzenlenen Otistik Çocuklar Konulu Konferansa Uzman Konuşmacı Olarak Katıldım.
3. Trakya Üniversitesi Halkla İişkiler Bölümünce Düzenlenen, Çocuklarla İletişim Konulu Konferansa Uzman Konuşmacı Olarak Katıldım.
Çocuklarda Aşağılık Duygusunu Şiddetlendiren Faktörler
Claparede’e göre aşağılık duygusunu üç faktör şiddetlendirebilir:
- Çevrenin kötü etkileri
- Organik veya psikolojik nedenler
- Garip veya tuhaf olma hali
Çevrenin Kötü Etkileri
Başlangıçta normal olan aşağılık duygusu çevrenin etkisiyle şiddetlenebilir. Bazı anneler çocuklarını diğer çocuklarla karşılaştırıp, kıyaslayıp çocuklarının onların seviyesinde olmadığı için suçlarlar. Bazı aileler de çocuklar arasında ayrım yaparak onlarda kıskançlığa yol açarlar.
Okulda bazı öğretmeneler,iyi ödev hazırlamadığı için öğrenciyi sınıfta bütün arkadaşlarının yanında azarlar, tek ayak üstünde durma gibi cezalar verir. Bu tür cezalar çocukta kendine olan güvenini yitirmesine, aşağılık duygularının gelişmesine yol açar, çünkü çocuklar çok acımasızdırlar.
Böyle durumlarda arkdaşlarıyla alay ederler bu da çocuklarda aşağılık duygularını şiddetlendirir.
Genellikle çocuktan başaracağından daha fazlasını istemek, beklemek onda aşağılık duygusunun ortaya çıkması için bir zemin hazırlamış olur. Çünkü bu, çocuğu hiç bir zaman tatmin edilmeyecek bir hale sokmaktadır.
Böylece çocukta değersizlik, başarısızlık kısacası aşağılık duygularının gelişmesi için katkı sağlamış olur. Öte yandan çocuğa çok kolay ödev vermekte onda aşağılık duygularını ortaya çıkartabilir.
Yaşıtları arasın da kendisine olan güveni sarsılırsa çocuk hayal kırıklığına uğrayacaktır.
Annesi babası tarafından şımartılan çocuklarda aşağılık duygusu gelişebilmektedir. Bu çocuklar evde adeta cennet havası sürerler fakat okula gittiklerinde cennet onlar için cehenneme döşübilmektedir.
Çünkü evde her istediklerini yapabilmekte, her istediği olmaktadır. Fakat okulda kesin kurallar vardır, ve bu kurallara uymassa çocuk sıkıntılar yaşar .
Belirli bir sosyo ekonomik düzeye sahip olma da,çocukta aşağılık duygusu yaratabilir.
Örneğin: İşçi çocukları ortalama olarak daha zayıftırlar, bundan başka, bu çocuklar bir yetişkin kadar ev işlerinden sorumlu tutulurlar. Ancak sorumlulukları yetişkin kadar olsa da onlara tanınan haklar yetişkin kadar değildir. Bu da onlar da aşağılık duygusuna sebeb olabilmektedir.
Ayrıca fakir çocuklar zengin çocukları arasında kendilerini daha kötü hissederler, bu durumda aşağılık duyguları gelişir.
Organik veya Psikolojik Nedenler
Bunlar bedensel engel, kamburluk, topallık, aşarı derece de miyoluk veya işitme ve görme problemleri, bedensel eksiklik, zihinsel gerilik gösteren çocuklar da aşağılık duyguları gelişebilir.
Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi çocuklar, çok acımasızdırlar. Bu tür eksikliklerle alay ederler ve bu durum çocukların onurlarını kırar, aşağılık duygularına yol açar.
Garip veya Tuhaf Olma Hali
Gerçek bir eksikliğin olmadığı haller de çocuk ta görülen bazı garip haller, dikkatlerin ona çevrilmesine sebep olabilir. Bazen ölünceye kadar devam edecek olan bir ismin kendisine takılması sonucunu doğurabilir.
ÖRNEĞİN: Sarı kafa, kırmızı kafa, cüce, dişlek, kepçe kulak, çirkin, zayıf, şişman, sırık, vb bütür deyimler çocuklarda aşağılık duygusuna yol açabilirler adeta çocuğa dünyayı zindan eder.
Aşağılık Duygusunun Sonuçları
Kısaca verilen nedenlerden ötürü aşağılık duygusu şiddetlenmektedir. Bu durumda kişide kendini küçük görme hali oluşur. İnsanda acılar oluşur.
Aşağılık duygusu, ADLER’ E göre bir komplekstir, çünkü bilinç altında faaliyette bulunur.
Bu, çeşitli biçimler de kendini gösterir bu duygu isyana,mahçupluğa, saldırganlığa, iyilik severliğe, korkaklığa, irade yoksunluğuna yol açabilmektedir.
Sonuçların bu derece değişik olaması, çocuğun ruhuna ekilen acı bir tohum gibidir şartlara ,zemine göre değişiklikler gösterir. Çocuk olsun, yetişkin olasun aşağılık duygusu ile savaşmak için telafi mekanizması gelişir. Telafi etmek yetersizliği ortadan kaldırmak değildir, onu aksi yönde ki bir destekle dengede bulundurmaktadır. Bazı hallerde , telafi aşağılık duygusunu ortadan kaldırmaktadır.
Claparede bu konu da şu örneği verir, bir genç kas iktidarsızlığından şikayetçidir. Bunun önüne geçmek için yıllarca spor yapar ve kaslarını bir atlet gibi geliştirme konusunda başarılı olur.
Aşağılık duygusu, sosyal bir durumdan ileri geliyorsa, bu durumu düzeltmek için harcanan emekler, aşağılığı azaltır.
Fakat her zaman bu böyle olmayabilir. Çünkü hayat sadece teoriden ibaret değildir.
Bu örnekte Napolyon’la ilgilidir.
On altı yaşındayken kendini öldürmek ister.
Yaşama şartları nın kötülüğü, kısa boylu olması onu utangaç ve ürkek yapmaktadır. Bu duygulardan dolayı kendini öldürmek istemiştir.
Fakat daha sonra şansı ona yardım eder ve çok güçlü bir kişi olur fakat bu onu tatmin etmez her tarafı yakıp geçer.
Tüm bunun nedeni çocukken yaşadığı aşağılık duygusudur.Telafi, bir organizmanın yetersizliğine çare bulmak için organizmadaki dengeyi iyi kötü yeniden kurmak için kullandığı bir araçtır.
Bu bacağı çok kısa olan bir insan öbür yana düşme eğilimi gösterir.Buna karşı bel kemiğin de telafi edeci bir eğrilik meydana gelir.
Hasta kalp bu eksikliği telafi etmek için fazlasıyla büyür. Zeka alanında da durum aynıdır.
Maddi ve manevi olarak iki grup telafi olayı görülür:
- Yetersizliği objektif olarak yenen olaylar
- Yetersizlik ten gelen ıstırapa karşı sade insanı koruyan olaylar
- Üstün çıkan telafi bu telafi biçimi, özellik le özüne karşı fazla hassas ve organik nedenle aşağılık duygusu yaşayanlarda görülür.
- Bu aşağılık duygusu, kişi de kavga içgüdüsünü harekete geçirir.Kişi daima savaşa hazırdır ve meydan okur, bütün enerjisini harekete geçirir, büyük bir sabır gösterir, böylece aşağılık duygusunu telafi etmekle kalmaz onu kat kat aşar bazı kişiler çocukluğunda kelimeleri yanlış telaffuz ettikleri halde yetişkin oldukları zaman çok büyük bir hatip olabilmektedirler.
Koruyucu Telafi
Aşağılık duygusu yaşayan kişide bunu yenecek güç yoksa, diğerlerinden aşağı olduğunu düşünüyor ve kendisini de olduğu gibi kabul etmiyorsa etrafındakileri aldatmaya çalışır.
Bu, ya hastalık ve ya saldırganlık biçimin de olur. Bu insanın kendisini, olduğundan başka türlü göstermesidir. Bu, zayıfın silahıdır. Kişi başkalarını aldatmak istemese bile, yine aldatacaktır.
Ormanda korkusunu gizlemek için, ıslık çalan korkak, böyle bir kişidir. Şakacılar, palavracılar da bu gruba girer. Fakir olan birinin kendini zengin gibi göstermeye çalışması da buna örnektir. Şöferler için son derece değerli bir telafi aracıdır. Çeşitli eksiklikleri olan bazı insanlar bu eksikliklerini otomobil sayesinde giderirler hız yaparak başkalarına arkada bırakmakla onları yendiği hazzını yaşarlar.
Okulda başarısız çocuklar bunu telafi etmek için saldırgan, kavgacı olabilmektedirler. Bunlar aslında zayıflık belirtisidir. Telafi mekanizması olarak çocuklarda hayal kurma olmayan şeyleri olmuş gibi anlatma kullanılmaktadır.
Aşağılık duygusundan şikayetçi olan insan, savaşacak güçte değilse, hasta olmak istemiyorsa o da başkalarını aşağılama, başkalarıyla alay etme onları küçük görme onlara sürekli gülme gibi yollara baş vurabilir.
Pedagog & Psikolojik Danışman Aykut AKOVA
Eğer çocuklar varsa, çiftin birbirlerini ile rollerini ve ilişkilerini çocukları içine alacak ama eş rolünü dışta bırakacak şekilde yeniden tanımlamalarıgerekir. Sınırlar da yeniden tanımlanır. Ancak para ve yeni aşklar konusu bunu en çok zorlaştıran ve çatışma çıkaranlardır. Belki eski çiftlerin, yeni eşleri olacaktır. Böylece sisteme 2 – 3 nesillik yeni üyeler katılacaktır. Bu yeni üyeler sisteme kendi rollerini ve ilişkilerini getirecekelrdir.
“Çocuklar ve Boşanma Üzerine”
Çocukların boşanmadan nasıl etkilendiklerine dair sayısız araştırma vardır. Ancak bu araştırmaların bulgularının çoğu çelişkiler içerir ve birbirleriyle örtüşmemektedir.Genellikle boşanmanın herkesi aynı şekilde, olumsuz etkilediğini iddia eden çalışmaların, klinik popülasyonlarla yapılmış olduklarıve elde edilen sonuçlaraın genellenmesi sorunları burada da dikkatimizi çeker.
Çocuklar için boşanmanın stresli, kayıplarla karakterize olan bir dönem olduğu aşikardır. Ancak boşanmadan etkilenişleri çeşitli faktörlere bağlı olarak farklılıklar gösterir:
Yaş, cinsiyet, başa çıkma tarzları, kendine güven, var olan sosyal ilişkiler, boşanma sonrası düzenlemeler, aile içi süreçler vb. Ve kriz tanımları araştırmalar, azalan ebeveyn desteğinin, ev – içi denetimin, ebeveynler arası süregelen çatışmaların, maddi sıkıntıların ve ard arda gelen değişimlerin çocukları çok zorladığını ortaya koymaktadır. Ancak boşanmadan olumsuz etkilenen çocuklar olduğu kadar, “daha olgunlaşarak” bu deneyimden geçen çocuklarda mevcuttur:
Boşanmanın çocuğa yaşına ve kavrayışına uygun bir dille anlatılması, boşanma sonrası düzenlemelerin çocuğun ihtiyaçları göz önünde tutularak yapılması ve anne & babanın çocuklarının geleceği için belirli bir anlaşma içerisinde olabilmeleri çok önemli belirleyicilerdir.
Tüm bu faktörlerdeki farklılıklar yüzünden, çocukların boşanmadan mutlaka belirli düzeyde etkilendikleri söylenebilir.
Ülkemizde ve dünyada bunu destekleyen bir çok araştırmalar yapılmıştır.Çocukların depresyonlarını benlik kavramlarını etkilemektedir.
Boşanma sonucunda aile dağılmakta ve bunun etkileri en çokta çocuk üzerinde olmaktadır.
Çocuklarda akedemik başarılarını,zihinsel zeka düzeyini,psikolojik durumlarını etkilemektedir.
Bireyler
Yeniden evlenme kararı aldıkalrında bunu ailelere açıkladıklarında ve yeni ailelerini oluştururken yaşamlarını yeniden düzenleme anlamında yeni bir adım atılmış olur.
Ancak bu aşamada duygusal gerilim yine yükselecektir.Çocukalrda üzgün ve düşmanca tavırlar ortaya çıkabilmekte ve çocukalrda depresyon görülebilmektedir.
Boşanma
Yetişkinler ve çocuklar için belirgin zorlukları beraberinde getirmektedir.Fakat günümüzde boşanmalarda hızlı bir artış vardır bu sebeble, kişilerin çocukları için ve kendileri için danışmanlık hizmeti almalarında büyük yarar vardır.
Böylece boşanmanın getirmiş olduğu olumsuzlukları en aza indirmek mümkün olacaktır.
Ülkemizde boşanmaların artmasıyla boşanma danışmanlığı, evlilik danışmanlığı konularında hizmet veren kurum ve kuruluşların sayısı artmıştır bu sevindirici olmakla birlikte, bu konuda
Hiç eğitim almamış kişilerde bu işleri yapmaya çalışmaktadır.
Halkımızın böyle uzmanlara başvurmadan önce bu konuyla lgili araştırmalar yapıp o şekilde karar vermelidirler.
Sadece internetteki reklamlarla uzmanlara gidilmemeli o kişilerin gerçekten bu konunun uzmanımı değilmi, bu konuyla ilgili eğitimi varmı bu mutlaka araştırılmalıdır.
Çünkü konumuz insan ve çocuk tur, çocuklar deneme tahtası değildir.Bu açıdan ailelerinde duyarlı davranıp bu konunun gerçek uzmanarına kendilerini ve çocuklarını teslim etmelidirler:
Pedagog & Psikolojik Danışman Aykut AKOVA
ÇOCUK VE ERGENLERDE GÖRÜLEN PROBLEMLER:
1 – KONUŞMA BOZUKLUKLARI:
A – GECİKMİŞ KONUŞMA: Çocuk 2 yaşına geldiği halde bir kaç kelime dahi söylememesi gecikmiş konuşma olarak adlandırılır.
B – ARTÜKİLASYON BOZUKLUĞU: Çcocuğun kelimeleri yanlış telaffuz etmesi ÖRNEK:Araba yerine ayaba kelimesinin söylemesi
C – KEKEMELİK: Rtim bozukluğu olarak ta tanımlanır.Birincil ve İkincil olmak üzere 2 ye ayrılır.
Kekemelikte takılmalar çok az olabildiği gibi çok fazlada olabilmektedir.Kİşi konuşurken başladığı bir cümleyi bitiremez burada nefesin yanlış kullanımı söz konusudur.Kekemeliğin en önemli sebebi psikolojik sebeblerdir.
2. YALAN DAVRANIŞI: 2 tür yalan vardır. sözde yalan bu yalan türü geçici dir ilk çocukluk döneminde görülür.
Patolojik yalan üzerinde durulması gereken bir yalan türüdür.Özellikle son çocukluk dönemi ve ergenlik te görülür yalan alışkanlık haline gelmiştir.
3. ÇALMA DAVRANIŞI: 8 yaşından önce çocuklarda çalma davranışından söz edemeyiz çocuklar 8 yaş öncesi başkalarına ait eşyaları alabilirler bunu biz çalma olarak adlandıramayız.Çünkü 8 yaşından önce mülkiyet kavramı henüz tam olarak gelişmemiştir.
4. SÖZ DİNLEMEME: Bu çocuklar genellikle her istedikleri yapılan çocuklardır. Bu sebeble tatminsiz olurlar hırçın ve söz dinlemezler.
5. KORKU KAYGI: Çocuklar da özellikle sıfır yedi yaş arasında çeşitli korkuları var dır.ÖRNEĞİN:Karanlık bunlar doğaldır fakat sıklık ve şiddeti fazla ise ozaman bunun üzerinde durulması gerekiir.
SINAV KAYGISI: Bazı çocuklar sınava girmeden önce ve sınav sırasında çok heyecanlanırlar bu durum onların okul başarılarını olumsuz yönde etkilemektedir.
Bu çocukların ailelerinin yaklaşım biçimleri kaygıyı daha çok arttırıcı değil,destek olucu güven verici olmalıdır.
OKUL FOBİSİ: Okul çağına gelmiş çocuğun okula gitmekte zorlanması gitmek istememesi ve bunun sonucunda psikosomotik bazı rahatsızlıkların ortaya çıkma durumudur.
BELİRTİLERİ:
01. Mide bulantısı ve kusma
02. Karın ağrısı
03. Baş ağrısı
04. Enerjisinin düşmesi
05. İştahsızlık
06. Kalp çarpıntısı ve soluk almakta güçlük çekme
07. Ağlama nöbetleri
08. Sınıf içinde duramama
09. Hırçınlık
10. Uyku sorunun ortaya çıkması
11. Alt ıslatma ve kirletme
12:Kavgacılık
NEDENLERİ: Okul fobisi yaşayan çocuklar güven problemi olan ayrılık korkusu yaşayan özellik le anneye aşırıbağımlı olan çocuklardır. kaybetme korkusu içindedirler.Bu çocuklar okul öncesi bir kuruma gitmemiş fazla arkadaşları olmayan yada hiç arkdaşı olmayan paylaşmayı bilmeyen tek başına oyun oynayan kısacası sosyalleşememiş çocuklardır.
NELER YAPILMALIDIR: Çocukların okula hazırlanması önemlidir bunun için ailelere iş düşmektedir. Okula başlamadan önce aileler çocuklarına okul hakkında bilgi vermelidir. En önemlisi çocuklarını okul öncesi kurumlara göndermelidir. Okul fobisi uzun sürerse mutlaka bir uzmandan yardım alınmalıdır.
6. KAVGACILIK: Bazı çocuk ve ergenler sorunlarını kavga yoluyla çözmeye çalışırlar kurallara uymazlar otoriteye,anne, babaya karşı gelirler bunun temelinde yanlış iletişim ve eğitim biçimleri gelmektedir. Bu çocukların mutlaka bir uzmana en erken zamanda getirilmeleri gerekmektedir. Yoksa bu çocukalar suç işleme ye adaydırlar.
7. HİPERAKTİVİTE: Bu çocuklar hiç yerinde duramazlar bir masada uzun süre oturamazlar dikkat süreleri çok kısadır. Bu durum onların okul başarılarını etkilemekte her an bir kaza geçirebilme riskleri çok fazla dır. Bu sebebten dolayı uzmanlar tarafından incelenmelidirler.
8. ALT ISLATMA VE KİRLETME: Çocuklar iki yaşına geldiği halde tuvalet eğitimini bağımsız olarak kazanmamışlarsa bir sorundan söz etmek mümkün olmaktadır. Bu çocukların fizyolojik ve psikolojik açıdan incelenmeleri gerekmektedir.
9. GÜVENSİZLİK PROBLEMİ: Çocuklarda bir buçuk ve üç yedi yaş arası güven yada güvensizlik dönemidir.Bu dönemde çocuklar ailesine ve dış dünyaya ya güvenmeyi yada güvenmemeyi öğrenecektir. Bu sebeble bu yaşlar da ailenin çocuğa yaklaşımı çok önem taşımaktadır.
10. KARDEŞ KISKANÇLIĞI: Kardeş kıskançlığında en önemli faktör yeni bir kardeş geldikten sonra ailenin yaklaşım biçimidir.Aile çocuğuğa çocuğun doğumundan sonra davranışlarını değiştirmemesi gerekir.
11. YEMEK YEMEME: Yemek yemek istemeyen çocuklara zorla baskıyla bir şeyler yedirmeye çalışmak çok yanlıştır çünkü çocuğu tamamen yemekten soğutur.
12. TİKLER: İstem dışı tekrarlanan söz ve davranışlar şeklinde tanımlanır bir ruhsal boşalmanın sonucu ortaya çıkarlar
ÖRNEĞİN:S aç yolma,dudak yeme,kaş ve kirpik yolma,diş gıcırdatma,omuz oynatma(silkme),tırnak yeme,kaş göz oynatma gibi ortaya çıkar.
13. OKUL BAŞARISIZLIĞI: Okulda verilen eğitim de zorluklar yaşama sınavlarda başarılı olamama algılama zorlukları dikkat sorunları şeklinde kendini gösterir. Bir çok sebebleri olabilir bunlar zihinsel sebebler, psikoojik sebebler,fizyolojik sebebler, çevresel ve ailesel sebeblerdir.
Okul başarısızlığı sürekli tekrarlanıyorsa mutlaka çocuğun bir uzman tarafından görülmesi gerekir.
14. BOŞANMANIN ÇOCUĞA ETKİSİ: Boşanmış ailelerin çocuklarında çocuğun yaşına göre farklı etkilenmeler görülür.Küçük yaştaki çocukalra da özellik le bu boşanmadan kendini suçlu hissetme görülürken ilerki yaşlar da anne ve babayı suçlama ortaya çıkmaktadır.
Bu çocukların okul başarısı düşmekte sosyalleşmekte zorluklar çekmektedirler. Bu konuşlarda bilgi almak çin bir uzmandan yardım almak önemlidir.
15. OKULDAN KAÇMA: Bazı çocuklarda bu davranış gözlenmektedir.Bunun altında yatan sebebler araştırılmalı gerekirse bir uzmandan yardım alınmalıdır.
SIK SORULAN SORULAR:
1. SORU: Çocuğumuzu hangi durumlarda bir pedagog’a götürmeliyiz?
CEVAP: Çocuğunuz uyum ve davranış problemi yaşıyorsa,konuşma problemi varsa, okul fobisi varsa,sınav kaygısı,okul fobisi, alt ıslatma ve kirletme problemi, tik, kekemelik, güvensizlik, öğrenme güçlüğü, algılama, dikkat, hafıza probelmleri,çekingenlik, iletişim, problemleri, kavgacılık, okuldan kaçma, söz dinlememe, kardeş kıskançlığı, otizim,down sendromu, zihinsel gerilik, hiper aktivite, boşanma ve sonucunda ortaya çıkan problemler ve meslek seçimi, okul seçimi, zeka testleri psikolojik değerlendirme konularında bir pedagog dan yardım alabilirsiniz.
2:SORU:Pedagog kaç yaşları arasında çocuklarla çalışır.
CEVAP: 0 ve 18 yaşları arasında çocuk ve ergen lerin zihinsel, sosyal, psikolojik sorunları ile ilgili sizlere yardım hizmeti verir.
3. SORU: Çocuğum okulda başarılı olamıyor bunun nedenleri ne olabilir.
CEVAP: Zihinsel nedenler.Zeka düzeyinin normalin altında doksan’ın altında olması.
Ailesel nedenler.Ailenin çocukla ilgilenmemesi çocuğa derslerinde kimsenin yardım etmemesi.
Sosyo ekonomik nedenler.Ailenin ekonomik düzeyinin çok çok düşük olması çocuğun ihtiyaçlarının karşılanamaması okul başarısını etkiler.
Çevresel nedenler.Çocuğun çevresinde olumsuz arkadaşların olaması çocuğun onları örnek alması.
Fizyolojik nedenler.Çocuğun sürekli bir hastalığının veya bir özürünün olması.
Beslenme. Çocuğun dengeli beslenememesi ( protein, karbonhidrat ve vitaminleri )düzenli ve gerektiği kadar alamaması
Okul Fobisi olan çocuklarda belirtiler;
- Çocuk hem kendisinin hem de anne babasının güvenliğinden sürekli olarak endişe eder, korkar.
- Çocuk okula gitmeyi reddeder.
- Sık sık karın ağrısı gibi fiziksel şikayetleri vardır.
- Kendi evinden başka bir yerde geceyi geçirmek onu çok korkutur.
- Aşırı bağımlı davranışlar sergiler.
- Anne babadan ayrılma sırasında kriz, panik yaşar.
- Uykularında düzensizlik olur kabus görür.
- Geceleri uyumakta zorlanır.
- Yalnız başına kaldığında kendisini güvende hissetmez.
- Karanlıktan çok korkar.
- Anne babasına ve kendisine bir zarar gelmesinden aşırı korkar.
- Ev içinde sürekli olarak anne babasının etrafında dolaşır.
- Aşırı bir şekilde hayvanlardan, hırsızlardan korkar.
OKUL FOBİSİ
Okul fobisi, çocukların okuldan korktuğu bir tür ayrılma anksiyetesidir. Okula gitmeyi reddedebilir ya da ana-baba figürlerinden ayrılınca ortaya çıkan boğucu anksiyete nedeniyle büyük güçlükler çekerek okula katlanabilirler. Çocuk birdenbire, birgün okula gitmek istemez; zorlamalar karşısında anksiyete duyar; panik içine girer, midesi bulanır, kusar, ağlar, gitmemekte direnir. Bazıları zorlamalara dayanamayıp yola çıkar, yarı yoldan döner, ya sınıftan çıkar eve gelir.
Başlangıç bazen sinsidir. Ön belirtiler günlerce sürebilir. Çocuk neşesizdir, uykuya dalmakta güçlük çeker. İştahı kesilir, ödevlere karşı ilgisi azalır. Her sabah somatik bir belirti ile uyanır. Başı, karnı ağrır, midesi bulanır. Bir gün okula gitmeyeceğini bildirir. Neden olarak, öğretmenden korktuğunu ya da arkadaşının kendisini rahatsız ettiğini söyleyebilir. Bazıları da tanımlayamadıkları bir korkudan söz ederler. Çoğu zaman evde rahattırlar. Şiddetli vakalarda evde de huzursuz olabilirler. Aile bireyini (genellikle anne) bir yere bırakmaz, peşinden dolaşırlar.
Her yeni durumun uyum sorunu yaşatıyor olması normaldir. Anneden ayrılık deneyimini ilk defa anaokulu döneminde yaşayan çocuklar, bu dönemde okulun içine girmeye ikna olmakta zorlanırlar ve tedirgin olurlar. Normal gelişim gösteren bir çocukta bu durum kabul edilebilir ancak sorun okula başlamakla ilgili değildir. Anne ve çocuk arasındaki bağımlı ilişkide; annenin çocuğun bireyselleşmesine izin vermemesi, bir bakıma annenin de çocuğa bağımlı olması, ev içinde baskılı-kaygılı ortamların olması, yeni bir kardeşin gelmesi, çocuğun bu süreci henüz anlayamamış olması, anne ve babanın çok kaygılı kişiler olmaları, aile içinde bir yakının kaybı ve hastalıklar gibi birçok faktör de etkili olabilmektedir.
Çocuğun okula başlamadan önceki dönemde arkadaş deneyimlerinin niteliği, duygularını ve düşüncelerini anlatmada desteklenmiş olması bu dönemdeki zorlukları atlatmada önemli deneyimler oluşturmaktadır. Bağımlı, ilişki kuramayan, arkadaşları ile oyunu reddeden, anne ile ilişkisi sağlıklı organize edilememiş bir çocuğun okula başlarken sorun yaşaması beklenilebilmektedir. Bu çocuklarda ilgi ve enerji kaybı, sinirlilik, içe kapanık olma durumu, nedensiz ağlama, baş ve karın ağrılarından yakınma gözlemlenebilmektedir.
Okula karşı negatif duygular beslememeleri için çocuklara, okul ile ilgili gerçekçi bilgiler verilmelidir. Okula başlama dönemi öncesinde anne çocuğu farklı arkadaşlıklar kurması için cesaretlendirebilir ayrıca çocuğun güven duyabileceği başka aile bireyleri kendi okul deneyimlerini çocuğa aktarabilirler. Okulun öğrenme eyleminin dışında çocuğa keyifli gelebilecek yönlerinin de anlatılması faydalı olabilir. Çocuk psikolojisiyle ilgilenen uzmanlar olarak, anne-babalara genel olarak, çocuğun bireysel becerilerini geliştirmesini, kendi başına giyinip soyunabilmesini, yardımsız yemek yeme gibi becerileri kazanmış olmasını öneriyoruz. Ayrıca her anne baba, çocuğunu her dönemde etkin bir şekilde dinlemeli ve kaygılarının olabileceğini kabul etmelidir.
ÇOCUKTA ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ
Öğrenme güçlüğü en erken ilk okulbaşlangıcında,okuma güçlüğü yada matematik öğrenme güçlüğü olarak ortaya çıkabiliyor. Aileler bu tür sorunu fark ettikleri anda vakit kaybetmeden bu konunun uzmanına başvurmalıdırlar. Ne kadar erken başvurulursa sorunun çözümüde okadar kolay ve kısa sürede olabilmektedir. Bu sorun diğer sorunlar gibi kendiliğinden geçmez mutlaka bir uzman yardımına ihtiyaç vardır.
ÇOCUKLARDA UTANGAÇLIK
Okulalarda, sınıfta sessiz, sakin bir köşeye çekilmiş, arkadaşları ile oynamayan, parmak kaldırmayan, kolay iletişime geçemeyen çocuklar vardır bunlara çekinden veya utangaç çocuklar denebilmektedir. Bu çocuklar için ailelerin ve öğretmenlerin destekleyici bir yaklaşım içinde olmaları gerekmekte ve gerektiğinde bir uzmandan yardım alınmalıdır.
HİPERAKTİVİTE VE DİKKAT EKSİKLİĞİ
Her hareketli çocuk hiperaktif değildir. Hiper aktivitenin olabilmesi için şu özelliklerin olması gerekir;
- Dikkat süresinin kısa olması
- Başladığı işi bitirememe
- Düşünmeden hareket etme
- Yerinde duramama
Çocuklarda konuşma bozuklukları çeşitli şekillerde görülmektedir.
Gecikmiş konuşma Artükilasyon bozuklukları Kekemelik vb şeklindedir
Tedaci Yöntemleri
- Farkına vardırma çalişmaları
- Nefes egsersizleri
- Hayvan ve taşıt seslerini taklit
- Dil damak dudak egsersizleri
- Ritimli konuşma egsersizleri sayıla bilir
Aileler böyle bir durumda bu konuda çalışan uzmanlara kısa sürede başvururlarsa çok iyi sonuçlar elde edilmektedir.
Dil Gelişimi Ve Konuşma Bozuklukları
Dil ve onunla ilgili problemler, çocuk psikolojisinde çok önemli bir yere sahiptir. Birçok uzman geçmişten günümüze dil konusuyla uzun süre ilgilenmişlerdir.
Dille ilgili birçok teoriler geliştirilmiştir. Dil gelişiminde çevrenin rolü mü? Yoksa kalıtım mı? Önemlidir.
Çocuklar kendi dillerini nasıl öğrenmektedirler? Uzmanlar yıllardır bu soruya cevap aramaktadırlar. İngiliz nörologlarından Sır Henry dört afazi biçimi ortaya koymuştur. Söz afazisi, hareket afazi si, kelime oluşturmak ve telaffuz etme yeteneğinde bir bozukluktur. Söz dizimi afazi sinde cümledeki gramer yapısında yanlışlıklar olur.
İsim afazi sinde ise, istenilen kelime veya ifadeyi bulma konusun da sorunlar yaşanır. Anlam afazi sinde ise kelimelerin ve bir bütün olarak cümlenin anlaşılmasın da sorunlar yaşanır. Bu durumlarda beyindeki konuşma merkezlerinde hasarlar vardır.
Kişi kelimeleri yazamaz veya okuyamaz yazmış olsa da ne yazdığını anlayamaz. Fizyolojik açıdan, beyinde dil alanlarının bulunması açık bir gerçektir. Bu alanlar olmazsa dil öğrenilmez. Bir dili öğrenmek için doğuştan mekanizmaların varlığını kabul etmek çok zorunludur, ancak aynı zamanda bu süreçlerin başlaması için kişiye bazı pekiştirme olasılığının verilmesinin de gerekli olduğu nu kabul etmek gerekir.
Bir şempanzenin beynin de hiç bir dil alanı yoktur ve bundan dolayı, pekiştirme yapılsa da o hiçbir zaman dil öğrenemez. Konuşmayı öğrenme yaşını geçirirse ve hiçbir dil uyarıcısının bulunmadığı bir çevrede tamamıyla yalnız başına büyütülen bir insan yavrusu, konuşmayı hiçbir zaman öğrenemez.
Aynı şey, ÖRNEĞİN: Uygun zaman da uçma fırsatı bulamayan yavru kuşlar için de geçerlidir. Tartışılan iki karşıt kuram da geçerlidir. Yaradılış ve eğitim gibi, birbirleriyle yakın ilişkisi bulunan bu kuramlar geçerlidir.
Dil Gelişiminin Aşamaları
Doğum da çocuğun çıkardığı ses tamamıyla fizyolojiktir. Çok erken aşamada görülen seslendirmelere, dilin temel taşları gözüyle bakılabilir. Bunlar genellikle sesli harflerden oluşur ve dünyanın her yerinde ki çocuklarda görülür. Sesler öğrenilmemiştir. Doğumdan iki ay sonrası kadar erken bir çağda çocuk, insan sesinin çıkarabileceği dildeki bütün sesleri çıkarabilir çevrede konuşulan dilin etkisiyle, çeşitli sesleri pekiştirerek dilinde bir gelişme görünür.
Çocuk dört, beş aylık olunca cıvıldama aşaması başlar. Böylece farklı sesler çıkartmaya başlar. Heceler halindeki cıvıldamalar, daha sonra daha anlaşılır bir hal alır. Cıvıldamayla zeka bölümü arasında bir ilişki vardır. Bu ilişki kız çocukların da daha belirgindir. Çocuğun konuşması fizyolojik olgunlaşma ve sesleri taklit yoluyla gelişir. Çevrenin etkisi konuşmasının gelişmesinde önemli rol oynar.
Çocuk; ÖRNEĞİN; Melehat adındaki ablasına, mimi demeye başlarsa aile bunu pekiştirerek Melahat ‘a dönüştürmesine yardımcı olur.
ÖRNEĞİN; On sekiz aylık bir çocuk treni göstererek çuf, çuf diyebilir. Bu kelimeler daha sonra tren şeklini alır bunun için belli bir zamanın geçmesine ihtiyaç vardır.
İlk kelime on iki aylık olduğun da normal bir çocuk doğru olarak bir kelimeyi söylemesi beklenir. Bu konu da anne, baba ve tecrübeli uzmanlar çocuk için bir kelimeden daha fazlasını bekleyebilirler. Tabi’i ki bu bir kelime semboliktir. Daha da fazlasını söyleyebilir çocuk önce, genellikle kelimeleri tek tek kullanır ve bunlar kural olarak kısa kelimelerdir. Anne & baba gibi kelimeler ve anne gel, baba gel gibi kısa cümleler kurarlar.
Kelime Hazinesinin Gelişimi
- Bir yaşında 118 kelime
- İki yaşında 446 kelime
- Üç yaşında 1200 kelime
- Dört yaşında 1500 kelime
- Beş yaşında 2000 kelime
- Altı yaşında 2500 kelime
Söylediği saptanmıştır. Fakat bunlar ortalamalardır ve ABD de yapılmıştır. Bütün çocuklar için geçerli olmaya bilir fakat bir fikir vermesi açısından önemlidir. Ortalama olarak kızlar, sözlü açıdan erkeklerden üstündürler ve daha erken konuşurlar.
Dil ve Çevre
Çocukların konuşmalarının gelişiminde çevrenin etkisi büyüktür. Aile içinde yaşayanlarla, yaşamayanlar arasın da büyük farklılıklar vardır. İkizler arasında yapılan çalışmalar bunu açıkça ortaya koymaktadır. Çocuk küçükken oluşan olumsuzluklar dil gelişimini etkilemektedir.
Sosyo ekonomik düzeyi düşük olan ailelerde çocukların kelime bilgisi sözel ifade yetenekleri daha gerilerde kalmaktadır. Ayrıca beslenme de dil gelişimini etkilemektedir. Çocuğa sunulan olanaklar dil gelişimine katkı sağlamaktadır.
Gecikmiş Konuşma
Çocukların iki yaşını doldurduğu halde kısa cümleler kuramıyorsa gecikmiş konuşmadan söz etmekteyiz. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Zihinsel nedenler, beslenme, fizyolojik nedenler, sosyo ekonomik nedenler gibi sayılabilir.
Telaffuz Bozukluğu
Bu durum çocukların, kelimeleri yanlış söylemesi şeklinde görülür. ÖRNEK; Araba yerine ayaba demesi.
Kekemelik
Kekeme, çoğu zaman duygusal sorunlarla birlikte görülen bir bozukluktur ve dil gelişimini kısmen geciktirebilir. Kekemelik uzun yıllardır üzerinde durulan bir konudur.
Anne – Baba Tutumlarının Önemi
Son derece ilginç yaklaşımlardan birisi de anne & babaların çocuğa karşı geliştirdikleri tutumlardır. Kekeme olan çocukların anne & babalarıyla kekeme olmayanların karşılaştırılması, çocukların konuşmalarına karşı takındıkları tutumlar arasında çok büyük farklar olduğu ortaya çıkmıştır. Üç, Dört yaşlarındaki çocuklar konuşma konusun da çoğu zaman sabırsızdırlar, fakat konuşmalardan hecelerin tekrarı, çeşitli seslerin uzatılması ve tereddütte kalmak tamamıyla normaldir.
Bazı anne babalar bu durumu kekemeliğin bir işareti olarak alırlar ve çocuğa konuşurken dikkat etmesi konusun da uyarılarda bulunurlar, buna karşılık bazı anne & babalarda bu olayı daha sakince karşılarlar kekeme çocuklar kaygılıdırlar bu yüzden öncelikle yaklaşım biçiminin düzeltilmesi gerekir.
Bunun için en büyük iş aileye düşmekle beraber, bu konu da bir uzmandan yardım almak gerekebilir! Çünkü bu durum yardımsız kendiliğinden geçmeyebilir.
Yapılan araştırmalar da çocukların yüzde yirmi beşinden fazla sının ailesinde de kekemelik vardır. Bu oran yüksek bir orandır. Demek ki kalıtsal özellikler burada önem taşımaktadır. Aynı şey solaklık için de geçerlidir. Kekemelik ne kadar küçük yaşlarda tesbit edilip bu konuda bir uzman dan yardım alınırsa tedavisi mümkündür.
Aileler, bu konu da kesinlikle baskı yapmamalıdırlar. Çocuğa güven vermelidirler baskıcı tutumlar kekemeliği artırmaktadır. Bu sebeple kekemeliğin tedavisin de huzurlu bir aile ortamı ailenin yaklaşım biçimleri önem taşımaktadır.
Çocuk başka çocuklarla karşılaştırılmamalı ve kıyaslanmamalıdır. Burada öz güven duygusu kazandırmak büyük önem taşır. Ayrıca çocuğun ilk önce bir uzman tarafından ele alınıp psikolojik durumun düzeltilmesi gerekmektedir.
Bu yapılmadığı takdirde diğer yapılacak çalışmalar hiç bir yarar sağlamayacaktır. Ailelerin bu konular da bilinçlendirilmesi önem taşır çocuk terapiye alınmadan önce ailelerin davranışlarını değiştirmesine yönelik çalışmalar yapılmalıdır.Eğer ailede çocuktan başka bir kekeme diğer bir birey var ise onun da düzeltilmesi için çalışmalar yapılmalıdır.
Çünkü anne veya baba da varsa onlar düzeltilmedikçe çocuğun düzeltilmesi bir fayda sağlamayacaktır.
Duygularla İlgili Güçlükleri:
- Makul bir neden olmadan üzülme, çaresizlik ve bu duygulardan kurtulamama.
- Değersizlik yada suçluluk duyguları gösterme.
- Başka çocuklardan daha fazla endişeli yada kaygılı olma.
- Bir ölümün yada kaybın ardından çok uzamış bir yas tutma.
- Aşırı derece de korkulu olma açıklanamayan korkular yada diğer çocuklardan daha fazla korku duyma.
- Fiziksel sorunlarla yada görnümle sürekli ilgilenme.
- Zihnini kontrol edememekten yada başkaları tarafından kontrol edildiğinden korkma.
- Gelecek hakkında umutsuz ve karamsar olma.
- Sürekli tedirgin ve sinirli olma.
Büyük Değişimler:
- Okul durumunda kötüleşme.
- Uyuma ve yeme alışkanlıklarında açıklanmayan değişimler gösterme.
- Arkadaşlarından yada ailesinden uzaklaşma ve hep yalnız kalmayı isteme.
- Çok fazla hayal kurma.
- Yaşamı baş edemeyecek kadar zor bulma ve intihardan söz etme.
- Açıklanamayan sesler duyma.
Sınırlılıklar:
- Kendini verememe, karar vermede zorlanma.
- Yerinde oturamama, dikkatini toplayamama.
- Zarar görmekten, başkalarını incitmekten, kötü bir şey yapmaktan korkma.
- Gün içinde falarca yıkanma ve eşyaları temizleme ihtiyacı duyma yada belirli davranışları tekrarlama.
- Tekrarlanan kabuslar görme.
Sorun Yaratan Davranışlar:
- Alkol yada ilaç kullanma
- Çok miktarda yemek yeme ve daha sonra kusmaya çalışma
- Uygun kiloda olamsına rağmen sürekli diyet yapmak
- Başkalarına ve eşyalarına sıksık zarar verme ve yasaları ihlal etme
- Yaşamını tehlikeye sokacak şeyler yapmak.
Hemen Yardım İsteyin!
EĞER ÇOCUĞUNUZ BU BELİRTİLERDEN BİRİNİ GÖSTERİYORSA YADA BELİRTİLER CİDDİ İSE HİÇ VAKİT GEÇİRMEDEN BİR UZMANDAN YARDIM İSTEMELİSİNİZ.
Karen Horney bu durumu şöyle açıklıyor: Çok sayıda nevrotik insanın çocukluk öykülerini incelerken hepsinde de ortak bölenin, farklı bileşenler içinde aşağıdaki özellikleri gösteren bir çevre olduğunu buldum. Değişmeyen temel düşman, gerçek bir cana yakınlık ve sevecenlik yokluğudur. Bir çocuk sık sık yaralayıcı (travmatik) olarak değerlendirilen – aniden sütten kesme, ara sıra dövme, cinsel deneyimler gibi- birçok şeye dayanabilir ancak içten içe sevildiğini ve istendiğini hissettiği sürece.
Bir çocuğun sevginin gerçek olmadığını açıkça hissettiğini ve uydurma gösterilerle aptal yerine konamayacağını söylemeye gerek yok. Çocuğun yeterli sıcaklık ve sevecenlik alamamasının ana nedeni, annenin ve babanın kendi nevrozları yüzünden bunu verme yetisinden yoksun olmalarında yatmaktadır. Kendi deneyimlerime göre ‘temel içtenlik yokluğu’ çoğu kez kamufle edilir ve aileler çocuk için en iyisini istediklerini öne sürerler. Eğitim kurumları ve ‘ideal’ bir annenin aşırı vesveseli ya da aşırı özverili tutumu, gelecekteki derin güvensizlik duygularının köşe taşını büyük ölçüde oluşturan bir ortama katkıda bulunan temel etkenlerdir.
Ayrıca, anne-babaların tarafında, çocukta düşmanlık yaratmaktan başka işe yaramayan çeşitli eylemler ya da tutumlar buluruz: Öteki kardeşlerin yeğlenmesi, haksız azarlamalar, aşırı bir ilgiyle küçümseyici reddetme arasındaki önceden kestirilmesi olanaksız değişmeler (tutarsızlık), yerine getirilmeyen vaatler ve bir o kadar önemlisi, çocuğun ihtiyacına yönelik geçici düşüncesizlikten çoğu kez en mantıklı arzularına ısrarlı bir biçimde karşı olmaya, örneğin arkadaşlıklarını bozmaya, bağımsız düşünce çabasını alay konusu etmeye, kendi arayışı içinde sanatsal, atletik ya da mekanik ilgisini yok etmeye dek her türden derece değişmesi gösteren tutumlar.
Bütün bunlar, anne-babaların amaçlı olmasa bile sonuç açısından çocuğun iradesini kırma anlamına gelen tutumlardır. Çocukluk dönemlerinin kaygıları arasında ‘çocuk cinselliğine yönelik yasaklayıcı tutumun’ özel bir önemi olduğunu belirten Karen Horney, çocuklarda çaresizlik, korku, sevgisiz bırakılma ve suçluluk duyguları yaratmanın onları ilerde etkileyeceğini belirtiyor.
Peki, çocuklar hiçbir isteklerinde engellenmemeli mi? Onlara doğru/yanlış tutumları nasıl öğretebileceğiz? Karen Horney şunu belirtiyor : “Gözlemler, yetişkinler kadar çocukların da büyük ve çok sayıda yoksunluğu, bunların haklı, doğru, gerekli ya da amaçlı olduğuna inanmaları koşuluyla kabul edebileceklerini her türlü kuşkudan uzak bir biçimde gözler önüne sermiştir. Örneğin anne-baba temizlik konusunda kesin bir baskı uygulamaz ve açık ya da gizli bir acımasızlıkla çocuğu zorlamazlarsa çocuk temizlik eğitiminden rahatsız olmaz. Bir çocuk, genelde sevildiğinden emin olması ve cezanın haklı olduğuna ve onun yaralama ya da küçük düşürme amacıyla yapılmadığına inanması koşuluyla, ara sıra yapılan bir cezalandırmadan rahatsız olmayacaktır.
Görüldüğü gibi, çocuğa karşı gösterilen tutumun biçiminden çok daha önemli olan, tutumun özüdür, amacıdır. Çocuğun, ona gösterilen yaklaşımın özünü ve amacını çok iyi anlayacağından kuşku duyulmamalıdır. Çünkü çocuklar, kendi duyguları ve sezgileriyle kendilerine gösterilen tutumun özündeki niyeti çok iyi anlayabilirler. Onun için de ‘ne yapıldığı’ndan çok ‘neden yapıldığı’ önem kazanmaktadır. Karen Horney, çocuklardaki, ‘kıskançlık’ uyandıran duyguların da kaygılarda önemli bir rol oynadığını belirtiyor. Kardeş kıskançlığı, yaşıtlar arası rekabetten doğan kıskançlık, anneyi ya da babayı kıskanma gibi kıskançlıklar da zamanında anlaşılması gereken duygulardır.
Çocuğun ‘bağımlı’ olup olmaması ise ailelerin tutumuyla ilgilidir : “Bu, bütünüyle ailelerin çocuklarının eğitimiyle neye ulaşmaya çalıştıklarına bağlıdır; yani eğitimin bir çocuğu güçlü, cesur, bağımsız, her türlü durumla başa çıkabilecek bir insan yapmak mı, yoksa çocuğa kol kanat germek, onu boyun eğmeci yapmak, yaşamı savsaklamasını sağlamak ya da onu yirmi yaşına kadar ya da daha uzun bir süre için çocuksulaştırmak, çocuk kalmasını sağlamak mı olduğuna bağlıdır.”