Çocuklar ve Ekran


Teknolojinin gelişmesiyle beraber çocukların maruz kaldıkları ekran çeşidi gün geçtikçe artıyor. Bir önceki nesil için yalnızca “televizyon” varken şimdi tablet, telefon, bilgisayar vs. evlerimizde yerlerini aldı. Fakat tüm bunlar biz yetişkinlerin hayatını kolaylaştırırken diğer yandan çocuklarımız için tehlike oluşturdular.
Yeni hayat şartlarıyla beraber çocuklar artık daha çok evde vakit geçirmek zorunda kalıyor. Evde de çocukların kaliteli vakit geçirmesini sağlamak zaman, emek, sabır istiyor. Ekranlar da aslında tam da bu noktada ebeveynlerin yardımına koşuyor. Çünkü çocuk yemeği ekranla daha kolay yiyor. Ağladığında ekranla daha çabuk susuyor ya da uykusu ancak çizgi filmle geliyor. Ekran olduğunda çocuğun sesi çıkmıyor.
Peki bu ekran çocuklarımıza ne yapıyor?
• Öncelikle şiddet, zorbalık, cinsellik gibi sakıncalı içerikli görüntüler çocuğun tüm iç dünyasına olumsuz etkide bulunuyor.
• Sürekli olarak ekrana bakan bir çocuk iletişim becerilerini öğrenemiyor ve sosyallikten uzak kalıyor.
• Youtube gibi bir videodan öteki videoya kolayca geçilebilen platformlar çocukta dikkat eksikliğine yol açıyor.
• Ekranla beraber daima hazır içeriğe alışan çocuğun hayal gücü ve yaratıcılığı köreliyor ve oyun kurmada dahi zorlanıyor.
• Uzun süre ekran başında olan çocuk hareketsiz kalıyor. Çocuğun beden gelişimi olumsuz yönde etkileniyor.
Ekranların çocuklarımız için zarar teşkil etmemesi için nasıl bir yol izlemek gerekiyor?
Psikolojik açıdan sağlıklı çocuklar yetiştirmek için her konuda olması gerektiği gibi ekran konusunda da çocuklara kararlı ve tutarlı bir düzen getirmek gerekiyor.
EKRAN SÜRESİ VE İÇERİĞİ
Dikkat edilmesi gereken esas nokta çocuk ekranda ne izliyor ve ne kadar süre izliyor?
Yapılan araştırmalara bakıldığında çocuklara uygun olan ekran süreleri konusunda şu sonuca varılıyor.
• İki yaşından küçük çocukların ekrandan tamamen uzak kalması gerekiyor.
• 2-3 yaş arasında sürenin 20 dakikayı geçmemesi gerekiyor.
• 3 yaşından 6 yaşına kadar yani okul öncesi dönemde 30-40 dakika ile sınırlanması gerekiyor.
• 6 yaşından 9 yaşına kadar ise 40-50 dakika olarak söyleniyor.
Burada bahsedilen süreler televizyon, tablet, telefon ekranı toplam günlük süre olarak belirtiliyor.
Dikkat edilmesi gereken diğer nokta da çocukların izledikleri içeriklerin gelişim seviyelerine uygun olması. Daima bunun kontrolünün yapılması gerekiyor.
Özetle ebeveyn tarafından süre ve içerik kontrolü yapıldığı sürece ekran düşman değil dost oluyor.
Uzm. Psk. Berrak Tereci
Çocuklarda Öfke Kontrolü


Öfke; kişinin çevresinde olup biten olaylara ve kendisine yönelik her türlü tehdite karşı geliştirdiği, belirli seviyelerde normal kabul edilen bir savunma düzeneğidir. İnsanoğlunun temel bileşenlerinden olan öfke, sosyal çevre ve ebeveyn etkisi ile doyuma ulaşır. Bebekler öfkelerini ağlayarak ve vücut dilleriye ifade ederler. 18.aydan sonra bu ifade ebeveynlerin deyimiyle “sinir krizine” dönmektedir. 2 yaşın sonuna doğru yemek yeme, uyuma gibi basit gündelik etkinliklerde bile zirveye ulaşan bu krizler, ifade edici dilin gelişmesiyle yavaş yavaş azalır. Çünkü çocuklar isteklerini ifade etmede, dil ve konuşmanın etkin bir araç olduğunu keşfederler. Yetişkinliğe eriştiğinde ise artık ”öfkesini kontrol edebilen” bir birey olması beklenir.
Ağlama, bağırıp çağırma, yerlerde yuvarlanma, sağa sola koşuşturma, eşyalara ya da kendine zarar verici davranışlarda bulunma gibi ailenin çocuğun sakinleşmemesi üzerine pes edip, çocuğun isteklerini yerine getirme ve taviz verme ile sonuçlanır. Çocuk böylece “ikincil kazanç” elde ederek isteklerinin yerine gelmesini ya da engellerin ortadan kalkması için bu nöbetleri öğrenilmiş davranış olarak tekrar tekrar sergiler.
Öfkenin patolojik dışa vurumunda öncelikle yapılması gereken, ailelerin pekiştirici davranışlarından kaçınması, çocuğun ikincil kazanç elde etmesine olanak vermemeleridir. İstediği gerçekleşmeyince çığlıklar atan, yerlerde tepinen, durmaksızın ağlayan çocuğunuza çatışmadan kaçmak ve uzlaşmak için vereceğiniz taviz bu davranışları ödüllendirmiş olacak, öfke nöbetlerini pekiştirecektir.
Peki öfke problemi karşısında ebeveynin tavrı nasıl olmalıdır?
Çocuk bu denli yoğun duygular yaşarken, kendini dinleyecek anlayacak sakin bir yetişkine ihtiyaç duyar. Yoğun öfke problemi yaşadığı süre içerisinde onu azarlamak, kızmak yerine yanında olduğunuzu hissettirmelisiniz. Aksi yönde bir hamle çocuğun bu tarz negatif ifade yöntemlerini içselleştirmesine sebep olacaktır.
Daha az öfkelendiği ya da az da olsa sakin kalarak bir problem çözme çabası içine girdiğinde onu açıkça takdir etmeli ve bu doğru davranışı pekiştirmelisiniz.
Sakin olduğu bir dönemde kendini ifade etmek ve o anı kalıcı kılmak adına güzel bir resim dosyası alabilir ve duygularını resim yaparak ifade etmesini sağlayabilirsiniz. Çocuğun ilgi alanına göre bunu çeşitlendirebilirsiniz.
Ayrıca ona iyi rol model olmalı, kaliteli iletişim kurmalı ve duygularınızı doğru şekilde ifade etmelisiniz.
Aynı zamanda çocuğunuzu medyanın kötü etkilerinden korumalısınız. Özellikle şiddet barındıran her türlü içerikten uzak tutmalısınız. Bu yüzden çocuğunuzun ne izlediğini sıkı takip etmeli ve işlevsel programlara yönlendirmelisiniz.
Grup halinde oynanan oyunlara teşvik etmelisiniz. Kaybetmeyle başaçıkabilmeyi öğrenmesini sağlamalısınız.
Enerjisini rahatlıkla boşaltabileceği spor dallarına ve aktivitelere yönlendirmelisiniz.
Tüm bunlara rağmen öfke sorunu katlanarak devam ediyorsa, günde üç kereden fazla öfke nöbeti geçiriyorsa, bir sebep olmadığında da krizler yaşıyorsa mutlaka bir uzmandan yardım almalısınız.
Uzm. Psk. Berrak Tereci
Çocuklarda Dürtü Kontrolü


Dürtüsellik, ortama uygun olmayan veya aşırı riskli, olgunlaşmamış, iyi planlanmamış ve çoğunlukla istenmeyen sonuçlara yol açan çeşitli davranışları kapsayan psikiyatrik ve nörogelişimsel bir bozukluk olarak tanımlanır. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki dürtüsellik beyin fonksiyonları ile ilgili yapısal bir sorundur.
Çocuklar yaşamlarının ilk yıllarında dürtüleriyle hareket ederler. Zamanla aile ve sosyal çevrenin etkisiyle dürtülerini kontrol edebilmeyi öğrenirler. Bu nedenle isteklerini ağlayarak ifade etme, bir konuda tutturma, sabırsız davranışlar yaşının gelişim seviyesine uygunsuz şekilde ise dürtüsellik durumu düşünülebilir.
Dürtüsel çocukların belirgin özellikleri;
• Sabırsızdırlar
• Sıralarını beklemekte zorlanırlar
• Uzun süre hareketsiz kalamazlar
• Sonunu düşünmeden hareket ederler
• Dikkati sürdürmede zorlanırlar
• Kurallara uymazlar
• Kendi istekleri konusunda ısrarcıdırlar
• Engellenmeye tahammül edemezler
• Empati becerileri gelişmemiştir.
Örneğin, dürtüsel bir çocuk oyun oynarken oyunun hakimi olmak ister, kendi kurallarını kendi koyar, Oyuncak paylaşımında bulunmak istemez. Bu sebeplerden ötürü diğer çocuklar tarafından genelde dışlanır.
Ayrıca dürtüsel çocuklar tehlikeli ve riskli durumları iyi tespit edemedikleri için sıklıkla evde, okulda veya dışarıda kazalara maruz kalırlar. Canları yanmasına rağmen de çoğu zaman büyük tepkiler vermezler.
Her çocuk hatalı davranışlarda bulunur fakat hem uyarılar hem de edindiği kötü tecrübelerden ders çıkararak hataları tekrarlamama yönelimindedir. Dürtüsel çocuklar ise olumsuz deneyimlerinden genelde ders çıkarmazlar ve tekrarlamaya devam ederler.
Dürtüsel olduğu düşünülen çocuklar en kısa sürede nörolojik ve psikiyatrik muayeneden geçmelidir. Dürtüsellik çok sayıda psikolojik ve psikiyatrik bozukluğun çekirdek belirtilerinden biridir. Bu nedenle çocukluk döneminde tedavi edilmesi şarttır.
Dürtüsellik sorunu olan çocuklara tedavi sürecine paralel olarak evde nasıl yaklaşılmalı ve neler yapılmalıdır?
• Kurallar koyulmalı, sınırlar iyi çizilmelidir. Bu kurallar ve sınırlar net bir dille anlatılmalı, gerekirse tablo veya çizelge gibi görsel materyallerle de desteklenmelidir.
• Zor da olsa sabırlı olunmalıdır. Dürtüselliğin yapısal bir sorun olduğu, ‘şımarıklık’ olmadığı unutulmamalıdır.
• Çocukla duygusal bağ kurulmalıdır. Anne, baba ve öğretmeni tarafından anlaşıldığını bilmesi çocuk açısından oldukça önemlidir.
• Sınırları açıkça ihlal ettiği zaman makul bir takım yaptırımlar uygulanmalıdır. Kızmak, bağırmak veya fiziksel zorlamaların yerine oyundan, çizgi filmden bir süreliğine mahrum bırakmak çok daha etkilidir.
• Dürtüsel çocuklar bireysel sporlarda daha başarılıdırlar. Savunma sporu, koşu, yüzme vb sporlarda başarılı olabilirler. Sakinleşmeleri ve dikkatlerini arttırma konusunda yardımcı olur.
Uzm. Psk. Berrak Tereci
Corona ve Çocuklarda Kaygı


Bugünlerde özellikle gündemde olan bir konudan bahsetmek istedim. Malesef dünyayı etkisi altına alan Covid-19 sebebiyle kaygı; yetişkin, çocuk ayırt etmeksizin neredeyse herkesi sarmış durumda. Biz yetişkinler deneyimlerimizden faydalanarak kaygılarımızla başa çıkmanın yollarını keşfediyor ve uyguluyoruz.
Çocuklar için de kaygı ve korku gelişimlerinin bir parçası. Her ne kadar olumsuz bir algı yaratsa da bu duygular asla göz ardı edilmemelidir. Kaygı ve korku getiren durumlara maruz kalan çocuklar her bir deneyimde biraz daha başa çıkabilme becerisi kazanır. Yani kaygı bir nevi çocukların gelişmesine ve güçlenmesine katkıda bulunur.
Tabi bu süreçte ebeveynlerin tutumları oldukça önemlidir. Bu sebeple çocukları kaygı döngüsünden çıkaracak 10 ipucunu sizler için hazırladım.
1. Amaç kaygıyı ortadan kaldırmak değil, yönetmesine yardımcı olmaktır.
Tabi ki hiçbirimiz çocuklarımızı kaygılı, mutsuz görmek istemeyiz. Fakat bunun çözümü kaygısını tetikleyen stres faktörlerini ortadan kaldırmak değildir. Onlara öğretmemiz gereken şey olabildiğince kaygıları ile başa çıkabilmektir. Kaygısı ile başa çıkabildikçe zamanla şiddeti azalacak, hatta yok olacaktır.
2.Yalnızca çocuğunuzu endişelendirdiği için bir şeylerden kaçınmayın.
Çocukların korktukları şeylerden kaçınmalarına yardımcı olmak kısa vadede kendilerini daha iyi hissettirir, ancak uzun vadede kaygıyı güçlendirir. Örneğin, kaygılı durumda bir çocuk ağlamaya başlar ve ailesi tarafından kaygı yaratan faktör ortadan kaldırılırsa, anlık olarak sorun çözülür fakat çocuk başa çıkma mekanizmasını devreye sokmaz ve döngünün tekrarı kaçınılmaz olur.
3.Olumlu fakat gerçekçi beklentileri ifade edin.
Bir çocuğa korkularının mantıklı olmadığını, bir sınavdan asla kalmayacağını veya okulda bir arkadaşının onunla dalga geçmeyeceğinin sözünü veremezsiniz. Fakat iyi olacağını ve bu süreci yönetebileceğini ifade ederek güven verebilirsiniz. Bu şekilde beklentilerinizin gerçekçi olduğunu ve ondan yapamayacağı bir şey istemediğinizi ve istemeyeceğinizi göstermiş olursunuz.
4.Duygularına saygı duyun fakat onları güçlendirmeyin.
Dinlemeli, empatik olmalı ve onun kaygılandığı şeyin tam olarak ne olduğunu bulmasına yardımcı olmalısınız. Korkularıyla başa çıkabilmesi konusunda teşvik etmelisiniz. Vermeniz gereken mesaj; ‘korktuğunun farkındayım, bu çok normal, buradayım ve sorununu çözmene yardımcı olacağım’ olmalıdır.
5.Yönlendirici soru sormayın.
Çocuğunuzu duyguları hakkında konuşmaya teşvik etmelisiniz, hissettiklerini paylaşmak onu rahatlatacaktır. Fakat bunu yaparken soru tarzınıza dikkat edin. ‘Sınavdan korkuyor musun?’ yerine ‘Sınav hakkında ne hissediyorsun?’ demek daha doğru olacaktır.
6.Korkuları pekiştirmeyin.
Unutmayın ki çocuklar beden dilinizden veya ses tonunuzdan dahi nasıl hissettiğinizi anlarlar. Daha önce korktuğu bir şeyle bir daha karşılaştığında yine korkacağını beklememeli ve bunu belli etmemelisiniz. Bu durumlar karşısında sizin sakin ve rahat tavrınız oldukça önemlidir.
7.Kaygısıyla başa çıkma konusunda teşvik edin.
Çocuğunuzun kaygısıyla başa çıkabilmek adına yaptığı her davranışı takdir edin. Ona iyi gelen, kaygısını azaltan şeyleri iyi tespit edip alışkanlık haline getirmesine yardımcı olun. Bu alışkanlık eğrisi stres etkeni ile temas ettikçe kaygı azalacaktır. Bir anda kaygının sıfırlanmasını beklemeyin, ancak bu şekilde korkularını aşarlar.
8.Anı yaşamalarını sağlayın.
Zihinsel olarak geleceği yaşayarak endişelenmesinin önüne geçmeye çalışın. Henüz gerçekleşmemiş ihtimaller üzerine düşünüp kaygılanmasını ancak anı yaşamasını sağlayarak engelleyebilirsiniz. Çocuğunuzu oyalayacak, eğlendirecek, odaklanmasını sağlayacak şeyleri tespit ederek bu anlarda kullanın.
9. Çocuğunuzla beraber düşünün.
Ailesinden ayrılmaktan endişe duyan bir çocuk, onu almaya gelmezlerse ne olacağından endişe edebilir. Bunun hakkında konuşmalısınız. ‘Okuldan almaya gelmezsem bunu öğretmenine söyleyebilirsin. Öğretmeninle beraber beni arayabilirsiniz’ gibi. Korktuğu şeyin gerçekleşmesi halinde ne yapacağını biliyor olması onu rahatlatacak ve kaygısını azaltacaktır.
10. Kaygı ile başa çıkma konusunda iyi bir model olmaya çalışın.
Stres ve kaygınızı saklamaktan bahsetmiyoruz. Bunu yaşadığınız anlarda sakince nasıl başa çıktığınızı göstermelisiniz. Özellikle ebeveynler iyi birer rol model olup, kaygı ile başa çıkma konusunda doğru örnekler oluşturmalıdırlar.
Sağlıkla,
Uzm. Psk. Berrak Tereci
Kardeş Geliyor


İkinci kez anne baba olmaya hazırlanan ebeveynlerin en büyük endişelerinden biri ilk çocuğunu bu sürece hazırlamaktır.
*Çocuğu yeni doğacak kardeşe nasıl hazırlamalıyız?
*Bu süreçte çocuğa ne söylemeli ne söylememeliyiz?
*Peki ne zaman açıklamalıyız?
*Kardeşiyle ilk buluşma ne zaman ve nerede olmalı?
*Kardeş kıskançlığı oluşmaması için ne yapmalıyız?
Haydi gelin bu soruların cevaplarına hep birlikte göz atalım.
Kardeş deneyimini çocuk için olumlu hale getirmek ebeveynlerin elindedir. Bu yepyeni süreci çocuğa açıklarken ebeveynin tavırları, davranışları çocuğun konu ile ilgili hissedeceklerine yön verecektir.
İlk olarak doğru zamanı seçmek oldukça önemlidir. Öncelikle hamileliğin riskli döneminin atlatılmış olması daha doğrudur. Yani hamileliğin üçüncü ayının bitimi uygun zaman olacaktır.
Konuşmayı yaparken çocuğun en güvendiği ortamda yani evinde olmak onun daha iyi hissetmesini sağlayacaktır. Bu konuşmayı anne, baba ve çocuk olarak yapmak en doğrusudur. Ayrıca çocuğun huzurlu ve sakin bir anında olduğundan emin olunmalıdır. Ebeveynin rahat tavırları çocuğa güven verecek ve kaygılanmasını engelleyecektir. Bu konuşma esnasında seçilecek cümleler çocuğun yaşına, gelişim seviyesine, anne ve babasıyla olan dinamiğine göre değişkenlik gösterecektir.
Dikkat edilmesi gereken noktalar;
*Çocuğun, kardeşin gelmesiyle beraber hayatının tamamen değişeceği algısına kapılmadığından emin olunması,
*Ebeveynin çocuğa, kardeşi olduğunda da onu aynı şu anki kadar seveceği mesajını net bir şekilde vermesi,
*Eğer çocuk olumsuz bir tepki verirse, ebeveynin bu kararın anne ve babaya ait olduğunu söylemesi.
Hamilelik süresi boyunca çocuğu yavaş yavaş doğumdan sonra yaşanacaklara hazırlamak gerekir. Kardeş geldiğinde, beklemediği şeylerle karşılaşan çocuğun yaşayacağı adaptasyon sorununu ve vereceği tepkileri önlemek açısından bu oldukça önemlidir. Bebek yeni doğduğunda bakıma muhtaç olacağı, dolayısıyla annenin bebekle zaman geçireceği, konuşamadığı için kendini ifade etmek istediğinde ağlayacağı gibi konularda hazırlanmalıdır. Bu da çocuğun kendi bebeklik sürecini hatırlatarak yapılabilir. Doğumdan itibaren bebeklik fotoğraflarını göstererek, sürecin nasıl işlediği ve adım adım neler yaşanacağı çocuğa kendi deneyimleri üzerinden aktarılmalıdır.
Ayrıca bebek hazırlıklarına çocuğu dahil etmek oldukça önemlidir. Fikrinin sorulması onu önemli hissettirecek ve kardeşini sahiplenmesi konusunda faydalı olacaktır.
Doğum zamanı yaklaşırken; doğum ve hastane süreçleri hakkında çocuğu hazırlamak gerekir. Hastaneye gidileceği, kalınacaksa ne kadar süre kalınacağı, bu süreçte kendisinin nerede ve kiminle kalacağı konusunda çok net bilgilendirilmelidir. Ayrıca eğer soru geliyor ise gelişim seviyesine uygun şekilde doğum biyolojik açıdan da çocuğa anlatılmalıdır.
Kardeşle ilk tanışma çok gecikmeden gerçekleşmelidir. Bu süreç doğumun şekli, annenin sağlık durumu vs gibi etkenlere bağlıdır. Önemli olan kısım, çocuğun annesini hasta, bitkin ve yorgun görmemesidir, bu kardeşi suçlamasına yol açabilir. Bu sebeple anne toparlandıktan sonra ilk buluşma gerçekleştirilmelidir. Çocuğun kardeşiyle ilk tanıştığı an; anne, baba ve bebek olan odaya girmesi şeklinde olmamalıdır. Anne, baba ve büyük çocuk bebeğin odaya gelişini beraber beklemelidir. İlk anda vereceği olumsuz tepkilerin bastırılmaması, duygularını ifade etmesine izin verilmesi önemlidir. Hemen bir oyun arkadaşı bekleyen çocuk hayal kırıklığına uğrayabilir. Fakat süreç konusunda iyi aktarım yapılmış bir çocuğa ufak hatırlatmalar yapıldığında daha kolay anlayacak ve başa çıkacaktır.
Doğumdan sonraki süreçte dikkat edilmesi gereken en önemli nokta çocuğun hayatında çok fazla değişiklik olmamasıdır. Büyük ölçüde rutinlerin devam etmesi sağlanmalıdır. Doğumdan sonra bebek ile anne daha çok vakit geçireceği için doğumdan önce büyük çocuk ile ilgili bazı bakımları baba üstlenmelidir. Bunun doğumdan sonra değil, doğumdan önce yapılması önemlidir.
Doğum sonrası gelecek misafirlerin de doğru yönlendirilmesi gerekir. İyi niyetle de olsa çocuğa söylenebilecek bazı kalıplaşmış cümleler onun bu sürecini olumsuz yönde etkileyebilir. “Artık büyüdün, abi/abla oldun.”veya “Pabucun dama atıldı” gibi cümlelerin yöneltilmesi engellenmelidir. Çocuğun kardeşin gelmesiyle çocukluğu elinden alınmış ve artık daha az sevildiği hissine kapılmaması açısından son derece önemlidir.
Kardeş sürecinde en büyük yanılgı çocuğun kardeşten olumsuz etkilenmesini engellemek için sınırların esnetilmesi ve aşırı hoşgörü göstermektir. Bu tarz bir yaklaşım kesinlikle süreci olumsuz yönde etkileyecektir. Bebekten önce nasılsa aynı şekilde hayata devam etmek en doğrusudur.
Başka bir yanılgı ise; bebeği kötülemenin büyük çocuğa kendini iyi hissettireceğidir. Anne ve babanın önemsemediği bir bebeği çocuğun önemsemesi ve sahiplenmesi beklenmemelidir. Bu sebeple zor da olsa çocuğun, bebeğin de artık ailenin bir üyesi olduğunu, anne ve babasının onu da çok sevdiğini ve anne babasını onunla paylaşması gerektiğini kabullenmesi gerekir. Bu sevgiyi ve paylaşımı en başından aşılamak çok önemlidir.
Tüm bunlara rağmen çocuk kardeş kıskançlığını hissedebilir, bu çok normaldir. Çocuğun bu kıskançlık duygusunu bastırmaması ve açığa çıkarması için ebeveyn destek olmalıdır. Resim çizerek, oyun oynayarak bir şekilde ifade etmesine alan yaratılmalıdır. Kardeş kıskançlığı gelişimsel, doğal bir duygudur. Tüm bu süreci doğru bir şekilde yönetmek ebeveyne düşmektedir.
Sağlıkla,
Uzm. Psk. Berrak Tereci